ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ELDİVAN

eldivan
çankırı eldivan
eldivan çankırı

eldivan resimler
eldivan fotoğraflar
eldivan manzaralar
eldivan görüntüler
eldivan video
eldivan spor
eldivan haber
eldivan harita
eldivan yaren
eldivan ulaşım
eldivan iklim
eldivan turizm
eldivan otel
eldivan yurt
eldivan pansiyon
eldivan konaklama
eldivan konut
eldivan emlak
eldivan daire
eldivan arsa
eldivan lojman
eldivan toki
eldivan satılık
eldivan kiralık
eldivan sağlık
eldivan hastahanesi
eldivan devlet hastahanesi
eldivan kaymakamlık
eldivan belediye
eldivan nüfus
eldivan emniyet
eldivan meb
eldivan eğitim
eldivan okul
eldivan kurs
eldivan lisesi
eldivan ekonomi
eldivan sanayi
eldivan ticaret
eldivan tarım
eldivan hayvancılık
eldivan dağları
eldivan akarsuları
eldivan yemekleri
eldivan dernek
eldivan doğa
eldivan gezi
eldivan tatil
eldivan kültür
eldivan sanat
eldivan
İlçenin tarihi, M.Ö. 300 ve 400 yılları arasında Makedonya ve Pafloganya daha sonra ise Galatlar ve Romalılar a kadar dayanmaktadır.
 Malazgirt savaşından sonra 1083 yılında Çankırı'nın fethi ile Dümeli, Tatar, Ayrancı, İmamlar, İbiş ve Kayı boyuna ait Türkler buraya gelerek yerleştiler. Hisarcıkkayı, Gölezkayı gibi köy isimleri bugün dahi hayatiyetlerini korumaktadırlar. Selçuklu ve Candaroğulları hakimiyetinde kalan Eldivan, 1383 yılında Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eldivan ilçesi ismini kuzeyini Dümelli ovasının ve Yanlar deresinin çevirdiği dağdan almaktadır.
Bu dağa halk İldivan dağı demektedir. Bu dağ 1071 den sonra Anadolu ya yayılan Türkler için toplanma yeri olmuş ve adına da Er divanı denilmiş olup, sonraları kelime şekil değiştirerek Eldivan adını almıştır.Eldivan civarında tarihi esere rastlanılmamaktadır.Yalnızca tarihi eser niteliği taşıyan Küçük Hacıbey Camii ve Seydiköy Camii gibi yapıtlara sahiptir. Ayrıca Orta ve Son Tunç Çağını temsil eden Dümeli Höyüğü ve Sarayköy, Hisarcık arsında eski dönemlere ait harabelere rastlanmaktadır. Selçuklular zamanında buraya gelen Hacı Murad-ı Veli isminde bir Türk Büyüğünün Mezarı ile Gölez Köyünde 1738 yılında vefat eden Sultan Bedrettin isminde bir zatın mezarı bulunmaktadır. Çankırı'ya 18 kilometre uzaklıkta olup, il merkezinin güney batısında kurulmuştur.
İlçe topraklarının kuzeyinde Korgun, doğusunda Çankırı, güneyinde Ankara ve batısında Şabanözü ilçesi vardır. 346 km karelik bir yüzölçümüne sahiptir. İlçede halkın başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Karasal iklimin egemen olduğu yazları sıcak kışları soğuk ve karlı geçer. Dağlık alanlar çam ağaçları ve meşe koruklarıyla kaplıdır. Orman deşe alan da ise yabani meyve türleri yetişir. İlçe sebze ve meyve yetiştiriciliğinde ön plana çekmiştir. Türkiye nin en önemli kiraz bağları Eldivan ilçesinde bulunmaktadır. Eldivan'ın tarihi ve mimari yapıtlarından birisi; Gölez köyünde bulunan Eski Camii'dir. Yapılış Tarihi bilinmemektedir. Kare Planlı pandantif geçişli kubbe ile örtülü iken kubbesinin yıkılması üzerine ahşap çatı ile kapatılmıştır:
Minare; kuzeybatı köşede,kare kaideli, silindirik gövdeli ve pabuçluktan sonrası yıkıktır. Duvarlar kireç taşı, doğu cephede bulunan pencerenin korkulukları taştandır. Mihrabı taştan ve kavsarası dört sıra mukarnaslıdır. Niş kısmında geometrik desenler, ilk mukarnas dizisinde rozetler görünür. Bir değer mimari yanıysa, Seydiköyü nde bulunan Hacı Muradı Veli Türbesi ve Camii'dir. Eser; maloz taştan yapılmış, yalın, ahşap çatılıdır. Cami ve türbe iç içe aynı yapı altındadır. Hacı Murad-ı Veli nin ölüm tarihi 1207 olduğuna göre, türbe bu tarihten sonra yapılmış, çeşitli dönemlerde yapılan bakım ve onarımlarla bugünkü halini almıştır. Camii boyuna dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı, türbe kısmının üzerini de kapatacak biçimde alaturka kiremit kaplı çatılıdır.
Güneybatı köşede tuğladan sekiz sıra kirpi saçaklı pah yer alır. Camii'nin doğu duvarına bitişik türbenin kare planlı ve ahşap tavanlı ön mekanında Hacı Murad-ı Veli nin oğlu ve kızlarının sandukası ile yörede kutsal sayılan iki göktaşı bulunur.Hacı Murad-ı Veli nin kabrinin bulunduğu asıl türbe, kare planlı ve tromp geçişli kubbe ile örtülüdür.Mimari olarak büyük özelliği bulunmamakla birlikte , Horasan Erenleri'nden olan Hacı Murad-ı Veli'nin türbesi olması sebebiyle önem arz etmekte ve çok sayıda ziyaretçi çekmektedir. Eldivan ilçesi, nadide tabii güzelliklere ve günübirlik imkanlara sahip bir yerleşim yeridir. Eldivan dağı nın ilçeye bakan tarafları çoğunlukla çam olmak üzere meşe, yabani fındık, dağ kavağı ağaçlarıyla ve zengin bir orman altı bitki örtüsüyle kaplıdır. Bülbül Pınarı Mesire Yeri; Eldivan Dağı eteklerinde, ovaya hakim bir tepe de, muhteşem
manzarasıyla günübirlik geziler için tercih edilen bir mekandır. İlçe merkezine 5 km. mesafede bulunan Bülbül Pınarı Orman İçi Mesire Yeri ne asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Bahar ve yaz günlerinde yoğun bir ziyaretçi akımına uğrayan mesire yerinde geniş bir alana yayılmış ocaklıklar, çeşmeler, yağmur barınağı, seyir teras kulesi ve yataklı bungalov tipi bir dinlenme evi bulunmaktadır. Bülbül Pınarı Mesire Yeri'nin dışında Karadere ve Saray Göletleri çevreleri ile orman içindeki çeşme ve su kaynaklarının civarında da çok sayıda piknik ve kamp yapmaya elverişli alanlar mevcuttur.
 Tabi güzelliklerinin yanı sıra kiraz üretimi ile de meşhur olan Eldivan ilçemizde, Kiraz Bayramı geleneğini sürdürmek amacıyla düzenlenen festival, geleneksel olarak devam ettirilmektedir. Cuma günü başlayan ve üç gün süren etkinliklerin birinci gününde Hacı Murad-ı Veli anılmakta; İkinci gün kiraz yarışmaları, mahalli ve milli oyunlar, gençlik ve halk konserleri, sergiler, THK tarafından paraşüt atlayışları gerçekleştirilmekte; Üçüncü gün ise milli düzeyde yağlı pehlivan güreşleri yapılmaktadır.
 ELDİVAN İLÇE EKONOMİ
İlçede doğal kaynak olarak, az miktarda çıkartılan bentonit bulunmaktadır. İlçenin ekonomik hayatı; tarım arazilerinin dar ve vasıfsız oluşu ve doğal zenginliklerinin bulunmayışı nedeniyle kendi kendine yeten ve içe dönük kapalı bir model arz etmektedir. Halkın en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. İleri düzeyde kiraz üretimi bulunmaktadır. Bölgenin en önemli tarım ürünlerinden olan kirazı tanıtmak için her yaz kiraz hasat mevsiminde kiraz festivali yapılır. Ayrıca Eldivan ve Sarayköy'ün sahip olduğu geniş orman arazisinden yetişen çam ve meşeler Orman işletmesince satılır.
 ELDİVAN İLÇE TANIYALIM
 GEZELİM-GÖRELİM : ANTİK YERLEŞİM YERLERİ:
 Sarayköy,Hisarcık arasında eski dönemlere ait harabelere rastlanmaktadır. ELDİVAN HÖYÜĞÜ ; Çankırı’ya 16 km. uzaklıktaki Eldivan İlçesinin yaklaşık olarak 2 km. kuzeyindedir. Çankırı-Eldivan karayolunun ise kuzeyinde yer almaktadır. Ova ortasında 15-20 metre yüksekliğinde olup, tahmini 125-200 metre çapında yayvan ve oval konumdadır. Yüzeydeki seramik buluntuları, İÖ. 3000-2000 (Eski Tunç Çağı) bin yılı iskanı dışında, İÖ. II.binde kuvvetli bir Hitit yerleşmesinin varlığını göstermektedir. Ayrıca Roma Dönemine tarihlenen buluntular höyüğün milattan sonraki dönemlerde de iskân edildiğini kanıtlamaktadır. Dümeli höyüğü: Son Tunç Çağını temsil eder.
 ELDİVAN İLÇE İNANÇ TURİZMİ
 İNANÇ TURİZMİ-KUTSAL MEKANLAR:
 Köylerde bulunan Türbe ve Yatırlar: Elmacı (Eldivan’a 13 km uzaklıktadır) Akbulut mahallesinde Dede Yatırı. Hisarcıkkayı’da (Eldivan’a 54 km uzaklıktadır) Kadirşah Türbesi. Küçükhacıbey’de (Eldivan’a57 km uzaklıktadır) Çam ve Pazarduran türbeleri. Sarıtarla’da (Eldivan’a 11 km uzaklıktadır) Hacı Zekeriya türbesi. Seydiköy’de (Eldivan’a 11 km uzaklıktadır) Hacı Murad-ı Veli türbesi. Sarayköy’de Kız türesi. Gölez’de Horasani Sultan Bedrettin türbesi (1738 tarihli).
 ELDİVAN İLÇE HACI MURAD I VELİ
 HACI MURAD-I VELİ TÜRBESİ VE CAMİSİ
(Eldivan’a 11 km uzaklıktadır): Seydi köyde bulunan Cami ve türbe iç içe aynı yapı altındadır, moloz taş tan yapılmış, yalın, ahşap çatılıdır. Hacı Murad-ı Veli’nin ölüm tarihi 1207 olduğuna göre,türbe bu tarihten sonra yapılmış, Çeşitli dönemlerde yapılan bakım ve onarımlarla bugünkü şeklini almıştır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı, türbe kısmının üzerini de kapatacak biçimde alaturka kiremit kaplı çatılıdır. Güneybatı köşede tuğladan sekiz
sıra kirpi saçaklı pah yer alır. Camii'nin doğu duvarına bitişik türbenin kare planlı ve ahşap tavanlı ön mekanında Hacı Murad-ı Veli’nin oğlu ve kızlarının sandukası ile yörede kutsal sayılan iki göktaşı (yuda taşı) bulunur. Hacı Murad-ı Veli’nin kabrinin bulunduğu asıl türbe, kare planlı ve tromp geçişli kubbe ile örtülüdür. Mimari olarak büyük bir özelliği bulunmamakla birlikte, Horasan Erenleri'nden olan Hacı Murad-ı Veli'nin Türbe'si olması sebebiyle önem arz etmekte ve çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.
 ELDİVAN İLÇE CAMİLER
 CAMİLER : Köylerde bulunan tarihi camiler: Küçükhacıbey (Eldivan’a 57 km uzaklıktadır), Seydiköy (Eldivan’a11 km uzaklıktadır), Gölez (Eldivan’a 10 km uzaklıktadır) GÖLEZ ESKİ CAMİS İ (Eldivan’a 10 km uzaklıktadır): Gölez köyündedir, giriş kapısı üzerinde bulunan kitabesinin tahrip olması ve aşınması nedeniyle yapım tarihi okunamamıştır. Caminin orijinali kare planlı ve pandatif geçişli kubbe ile örtülü iken kubbenin yıkılması sonucu ahşap çatı ile örtülmüştür. Nakarnaslı ve taştan olan mihrabı orijinal yapıya aittir. Geometrik desen ve rozetlerin bulunduğu cami otantik durumunu kaybetmiştir. Minare; kuzeybatı köşede, kare kaideli, silindirik gövdeli ve pabuçluktan yukarısı yıkıktır.Taş duvarlı, kare gövde üzerine silindirik minarelidir. Duvarlar kireç taşı, doğu cephede bulunan pencerelerin korkulukları taştandır. Niş kısmında geometrik desenler, ilk mukarnas dizisinde rozetler görülür. Mihrabı taştan ve kavsarası dört sıra mukarnaslıdır.
 ELDİVAN İLÇE MESİRE YERLERİ
 PİKNİK VE MESİRE YERLERİ: :
BÜLBÜL PINARI : Eldivan ilçe merkezine 5 km mesafedeki mesire yerine asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Geniş bir alana yayılmış olan mesire yerinde masa-bank tipinde oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, umumi tuvaletler, büfe, yağmur barınağı, seyir terası ve kulesi, otopark, çocuk parkı ve telefon ile bungalov tipinde 7 yataklı bir dinlenme evi yer alır. Bülbül Pınarı mesire yerinin dışında Karadere ve Saray göletleri ile orman içindeki çeşme ve su kaynakları civarında da çok sayıda piknik ve kamp yapmaya elverişli alanlar mevcuttur. Günübirlik ziyaretçiler her türlü ihtiyaçlarını İlçeden karşılayabilirler. Anıt ağaç: Eldivan ilçe merkezine 57 km. uzaklıkta bulunan Küçükhacıbey’de dir. Meşe ağacının çapı 1.9 m boyu 13 m. ve yaşı 700-1000 yıl arasında tahmin olunmaktadır. Anıt ağaç
ELDİVAN İLÇE YEMEKLERİ
 YEMEK KÜLTÜRÜ : YER SOFRASI: Önce yere sofra bezi yayılır, üzerine ağaç tabla veya kalbur kasnağı bunun üzerine divan sinisi yerleştirilir. Sini üzerine ekmek, kaşık ve yemek konur. Büyükten başlayarak aile fertleri sinin etrafında bağdaş kurarak oturur. Yemek yeme sırası ise varsa önce misafirler, sonra erkekler, kadınlar ve çocuklar sini etrafına dizilir, yemeğe ilk önce büyükler başlar, sonra küçükler ve yemeklerini yerler. Yer sofrası Yemek yerken önce çorbadan başlanır sonra diğer yemekler ve en son tatlı yenir. Sofrada mümkün olduğunca yemek ve ekmek parçası bırakılmaz, hepsi yenir
.YÖRESEL YEMEKLER:
Tarhana, erişte, bulgur, gözleme, cızlama, içli, tatar böreği, tutmaç, yağlı çörek, toyga, cimcük, pıhtı, çullama, palinşka, puska .
ELDİVAN İLÇE YARAN
 MECLİSİ YÂRAN :
 Eldivan ilçe merkezi başta olmak üzere, ilçeye bağlı hemen hemen her köyde kış ayları Yâren toplantıları gerçekleştirilir. Yâren toplantıları kendine özgü olup töresi, mutlaka uyulması gereken kuralları vardır. Toplantılara katılmak, toplantılarda bulunmak kişilere prestij sağlar.Öncelikle toplantıyı yönetecek, liderlik yapacak büyük ve küçük başağa seçimleri yapılır. Toplantı yeri, günü, kimlerin katılacağı, davet edilecek misafirler önceden tespit edilir. Cumartesi geceleri yapılan Yâran toplantıları için, toplantı yapılacak oda önceden, gündüzden temizlenir, eksikleri giderilir
 ve akşam yapılacak toplantı için hazırlanır. Yâran sohbet odasındaki yerini aldıktan sonra misafirler gelir. Gelen misafirler yâran tarafından ayakta karşılanır. İçeri giren misafir ‘’Muhabbetiniz bol olsun’’ diyerek yâranı selamlar ve kendilerine gösterilen yere geçerek otururlar. Bir disiplin içinde çay ve kahveler içilir, sohbet toplantısı başlar. Sohbet eğlenceleri arasında bilmeceler, sorular, saz eşliğinde kaşık oyunları, yüzük oyunu, kukla, eğlendirici taklit oyunları yer alır. Yâran toplantılarında yenilecek yemekler sohbete katılan gençler tarafından kararlaştırılır.
 Gecenin ilerleyen vaktinde yemek yenir ve bunu çay, kahve ikramı takip eder. Konukların gitmesi için Başağanın ikramlar sonrası yaptığı bir baş işareti ile sazcılar Cezayir marşını çalar. Gençler ayağa kalkarak giden misafirleri uğurlar. Misafirler giderken teker teker gençleri selamlar ve dışarı çıkarlar, yâren odasını terk ederler. Odada kalanlar, başağanın yönetiminde o günkü toplantıyı değerlendirerek bir sonraki toplantının kimde ve nerede yapılacağını kararlaştırırlar. Yaran giderlerini (masraflarını) karşılamaya ‘’Yâran ocağı yakma ‘’ adı verilir.
 ETKİNLİKLER :
Kiraz Bayramı geleneğini sürdürmek amacıyla düzenlenen festival, geleneksel olarak devam ettirilmektedir. Cuma günü başlayan ve üç gün süren etkinliklerin birinci gününde Hacı Murad-ı Veli anılmakta; ikinci gün kiraz yarışmaları, mahalli ve milli oyunlar, gençlik ve halk konserleri, sergiler, THK tarafından paraşüt atlayışları gerçekleştirilmekte; üçüncü gün ise milli düzeyde yağlı pehlivan güreşleri yapılmaktadır.
 KONAKLAMA ;
Eldivan Öğretmen evi: 0 376 311 21 63
 YEME-İÇME:
 İlçede ihtiyaca cevap verecek lokanta vardır.


 ELDİVAN İLÇE TURİZM
ELDİVAN İLÇE DOĞA TURİZMİ
 Bülbül Pınarı: Eldivan’ın başlıca mesire yerlerinden olan Bülbül Pınarının geçmişi çok eskilere dayanır. Temiz hava bol oksijenle tanınan bu yerde yüzlerce kuş çeşidi mevcuttur. Günümüzde pınarın suyu azalmış olsa da hala önemini yitirmeyen Eldivan için önemli bir mesire yeridir. Eldivan’dan Cemeli - şahin tepesi yolu istikametinden gidilmektedir, ilçeye yaklaşık 3 km uzaklıktadır. Şahin Tepesi: Adını nerden aldığı bilinmemektedir ancak kuruluşu eldivanın ilçe oluşuna kadar uzanmaktadır.Ormanın içinde sessiz sakin huzur verici bir ortam olan
 şahin tepesi bir doğa harikasıdır.doğal güzelliklerin içinde yapılmış olan mesire yerinde bir konuk evi, çocuk parkı, otopark, kule, büfe, balık yetiştirme havuzları, piknik için hazır masalar, mangallar, çeşmeler, kamelyalar, bay- bayan wc, rahatça gezmek için yapılmış özel yollar ve daha çok sayıda doğal güzellik bulunmaktadır.yazları şehir gürültüsünden uzak serin dinlendirici bir mesire yeridir.yerli ve yabancı çok sayıda ziyaretçisi özellikle hafta sonları gelmektedir.
İlçeye yaklaşık 2 km uzaklıktadır. Karadere Göleti: DSİ tarafından yapılan gölet yaklaşık 30 m derinliktedir ve özellikle sulama suyu için kullanılmaktadır.Ancak ormanın içinde güzel bir yer olması sebebiyle mesire yeri olarak ta düzenlenmiş piknik masaları yaptırılmıştır. Balık meraklıları için hem balık avı hem piknik amaçlı sık sık ziyaret edilen bir mesire yeridir.doğal güzelliklerin içerisinde sessiz
 ve huzur veren bir gölettir. Burada bir bekçi evi ve misafir evi bulunmaktadır. İldivan Dağı: İlçenin en önemli yüksekliklerindendir tarihi bir önemede sahip olan dağ artık kamp ve avlanma güzergahı olarak daha sık kullanılmaktadır. Grup olarak gelip doğanın keyfini çıkarmak kamp kurmak isteyenler için güzel bir mesire yeri olan dağda yabani hayvanlar. çeşitli kuşlar ve bitkiler bulunmaktadır. İlçeye yaklaşık 14-15 km uzaklıkta ve yaklaşık 1800 m yüksekliktedir. Karasivri Dağı: Bu dağ ilçenin en eski ve en büyük ormanıdır. Dik ve yüksek bir dağdır. Dağın eteklerinde mesire yeri olarak onlarca çeşme, yeşil alan, çayırlık gibi yerler bulunmaktadır.yol kenarlarında belli başlı mesire yerleri aile için uygun piknik alanlarıdır. Ayrıca dağ Eldivan manzarasının en iyi göründüğü yer olma özelliğine de sahiptir. İlçeye 5-6 km uzaklıktadır. Gölbahçe: Genel itibariyle sulama amaçlı bir gölün çevresi çimenlik bir alanla kaplıdır.Gidildiğinde büyük bir çınar ağacını görmemeniz imkansızdır.Bu çınar ağacının köklü bir geçmişi vardır. Asırlardan beri günümüze kadar gelmiştir. Aydoğan Uğurlu Belediye başkanımız tarafından yapılan "Paratoner" direkleri sayesinde yıldırımdan muhafaza edilmektedir.
Eldivan’da folklorik yaşantının günümüze kadar iletişiminin kanımca iki büyük nedeni vardır. Eldivan’da ekonominin zayıflığı, üretimin gerektiği şekilde değerlendirilememesi, toplumu “Ataerkil” yaşantıya mecbur etmektedir. Beyaz lahana Eldivan’da rekor düzeydedir. Bir baş lahananın yirmi beş kilogram gelmesi en güzel kanıttır. Ama pazarlamaya gelince; satıldığında elde edilen kazanç, nakliye masraflarını ancak kurtarmaktadır. Arazi darlığından dolayı toprak çok parçalıdır. Eldivan’da ziraat kazanç için değil, daha çok ailenin ihtiyacını karşılamak için yapılır. Geçim sıkıntısı nedeniyle, evlendiği halde hala baba ocağında kalan genç, babası yanında ve ailede söz sahibi değildir. Babanın ve ananın yanında kendi çocuklarına sahip çıkamazlar. Örneğin: Genç ana veya baba çocuklarını severken, kendi anası veya babası geldiğinde hemen çocuğunu bırakır, ağlasa bile onunla ilgilenmezler. Ananın ve babanın yanında çocuk sevmek, onlara karşı saygısızlık olarak nitelenir. Kayın ananın veya kayın babanın izni olmadan gelin, ağlayan çocuğuyla ilgilenemez. Bu önemli nedenlerden biridir. Eldivan’dan, geçimini sağlamak için gurbete çıkanlar bir daha kolay kolay geri dönmezler. Çalıştıkları yerde ve işte kalarak, yuvasını ve aile ocağını gittiği yere götürür. Dışarıdan gelip de Eldivan’a yerleşen bir tek aile olmuştur. O da Eldivan PTT şubesinde görev yapan bir vatandaştır. Eldivan’da dışarıdan nüfus çekip barındıracak hiçbir işyeri yoktur. Mevcut nüfusunu da elde tutamamaktadır. Eldivan’dan gidenlerin yüzde doksanı Ankara’dadır. Devlet memurlarının dışında, Eldivan’a kültür ve görgü girdisi yoktur; televizyonun dışında. Ekonominin zayıflığı, halkın satın alma gücünü etkiliyor. İçeriden gidenler gelmezse, 
Eldivan şubat 2009   - 69
dışarıdan da gelen olmadıkça; görgü, görenek, usul, adap ve her işe göre değişik bir hüner olmadıkça, Eldivan folkloru sürekliliğini koruyor; kuşaktan kuşağa en büyük miras olarak kalıyor. Folklorumuz en büyük darbeyi televizyondan ve kahvehanelerden yemiştir. Gençlerin eğlenme ihtiyaçlarını boş zamanlarını buralarda geçirmesi, düğün ve yarenlerdeki birlik beraberlik gün geçtikçe özelliğini kaybetmektedir. Biz yine de gelecek kuşaklara, mirasımız olarak, elimizden geldiğince, aklımızın erdiği kadar, yazılı bir belge bırakmak amacındayız. Eldivan folklorunu çok vefakâr öğretmen arkadaşlarımla 1960 yılından beri Türkiye’nin birçok yöresinde düzenlenen halk oyunları festivallerinde, fuar açılışlarında, Ankara ve Kırıkkale’de düzenlenen “Çankırı” gecelerinde hiçbir karşılık beklemeden, sadece Eldivan’ı tanıtmak amacıyla katıldık. Eldivan folklorunu bilhassa “Sin Sin ve Tura” oyunu ile, bugüne kadar Türkiye’de sergilenmiş, oynanmış oyunların değişik bir örneğidir. Ne Ege’nin Zeybek’i gibi yuvarlak düzen, ne Doğu’nun “Barı” gibi saf düzen ve ne de Karadeniz’in “Horon’nu” gibi kenetlenmiş ritimler vardır. Bizim oyunlarımızın sahnesi köy meydanları, harman yerleridir; enstrümanı davul ve zurnadır. Figürleri çok ağırdan başlayıp, sonunda çevikleşen, orta oyunlarında, mertlik acıya ve cefaya karşı sabrı, hafıza ve belleği geliştirmek, arkadaş kollama, ekip kurtarmaktır. İç Anadolu’nun sinesinde Eldivan’da yaşayan folklorda bağımlı bir figür yoktur. Bir Sin Sin’de veya Tura oyununda meydana çıkan delikanlı, davul zurna eşliğinde sekişlerle, çırpınışlarıyla nağara atarak, meydan okuyarak kendi hünerini ve becerisini gösterir. Bunları yaparken de oyunun ana kurallarının dışına çıkmaz. İleride sırası gelince, düğün eğlenceleri bölümünde, oyunlar ve kuralları anlatılacaktır.
Eldivan şubat 2009   - 74
 DÜNÜRLÜK
 Oğlan evinin münasip gördüğü kızı, kız evinden isteme işine denir. Oğlan kendisi için münasip gördüğü hayat arkadaşı olarak seçtiği kızı bir arkadaşı ve yakını aracılığıyla ana ve babasına duyurur.( Bizim kuşaktan daha önce evlenmek isteyen genç babasının ayakkabısını eşikliğe çakar, çakılı ayakkabıyı giyip de yüz üstü düşen baba oğlunun evlenmek istediğini anlarmış ) Ana ve baba el altından, kızın yakın komşularından kızı sorup soruştururlar. Engel bir hal yok ise, oğlan anası yanına bir kadın alarak, kız evine gider. Allahın emri Peygamberin kavli üzere oğlundan kızlarına, isimlerini belirterek ister ve erkek dünürcü göndereceğini söyler. Kız anasına sudan bahanelerle olumsuzluk ileri sürer. Daha sonra da, kızın dayısı, amcası, halası, teyzesi var, onlar ne diyecekler bakalım derse bu olumlu bir ifadedir. Böylece ilk adım atılmış olur. Bir gün sonra oğlan babası yanına bu işlerde becerikli iki komşu alarak kız evine giderler. Selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra, dünürcülerden birisi, isimlerini belirterek; örneğin: “Ahmet ağanın oğlu Mustafa’dan, kızınız Zeliha’ya Allah’ın emri, Peygamberin kavli üzere dünür geldik.” der. Kız babası veya velisi de: “Hoş geldiniz sefa geldiniz, Allah yazdıysa olur.” diyerek, söze başlar. Kız tarafı çeyiz için istediklerini bildirirler. Her iki taraf ortak bir karara vararak alınacak takı ve eşyaların bir listesini yaparlar. Bu listedeki eşya ve takılar her iki ailenin ekonomik gücüne göre düzenlenir. Altın, yüzük, bilezik, kolye, nişan yüzükleri, halı, kilim, ceviz sandık, gar dolap, dikiş makinesi, tüp gaz ocağı, soba, teç, soba üstü su kabı, gügüm, birtakım gezi elbisesi, masa, sandalye, karyola, yün yatak, somya takımı veya kanepe, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ana
Eldivan şubat 2009   - 72
 hakkı olarak buna süt parası denir. 20-30000 TL para yine ana koğası adı altında 15-20m’lik elbiselik. Kız tarafının çokluğuna göre iskarpin ve ayakkabı istenir; buna tekellif denir. Tekellif, kızın akrabalarına düğün hediyesidir. Tekellif alan kişiler, kızın gece kınasında tekellif karşılığı hediyelerini verirler. Kızın erkek kardeşi varsa ona da kardeş yolu olarak bir saat alınması listeye yazılır. İki nüsha düzenlenen çeyiz listesini taraflar birer tane alırlar. Bundan sonra sıra söz ekmeğinin yenilmesine gelir. Oğlan evi tarafından daha önceden hazırlanmış yemekler kız evine getirilir. Sofra düzülür yemek yenip duası yapılır. Her iki taraf için ve hayırlı ve uğurlu olması dileğinde bulunulur. Dünürlük de böylece bitmiş olur. NİŞAN Nişan töreni kız ve oğlan taraflarının isteği üzerine düzenlenir ve yapılır. Masraflar oğlan tarafına aittir. Kız evinde ya da düğün salonunda yapılır. Her iki ailenin yakınları toplanırlar. Nişanlanacak gençler yan yana otururlar. Nişan yüzükleri masa üzerine bırakılır. Yüzükleri takacak kişi kıza bir konuşma yaparak bu çiftleri nişanladığını bildirir. Hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle yüzükleri takılır. Nişanlanan gençler orada bulunan büyüklerinin ellerini öperler. Şerbet içilerek nişan da sona ermiş olur. Nişanlarda takı ve hediye verilmez. Kıza verilecek hediyeler gece kınasında, oğlana verilecek hediyeler de “ Güye donatma” sırasında verilir. Nişanlılık süresi uzarsa, Kurban ve Şeker bayramlarında “Bayramlık” olarak, oğlan tarafından kıza, kız tarafı da karşılık olarak oğlana hediyeler gönderirler. Bunda amaç, tarafların birbirlerini unutmadığını sevgi ve bağlılığın devam ettiğini bildirmektir.. 
Eldivan şubat 2009   - 75
 HARÇ GÖRME
 Dünürlük sırasında liste edilen eşya ve takıların alınması günüdür. Oğlan tarafının kıza alacağı gezi elbisesi, ana koğası, tekellif, kardeş yolu, kız tarafının oğlan evine alacağı gömlek, mendil ve benzeri masraflar alınır. Harç görüldükten sonra sıra elbise kesmeye gelir. Oğlan evi yakınlarını, komşularını davet ederek, bir terzi kadınla kız evine giderler. Kızın üstüne ölçülerek elbiseleri kesilir, dikilir. Kız evi bu konuklarına yemek verir. 
Eldivan şubat 2009   - 78
DÜĞÜN 
Düğün kararı mahallenin “BAŞA”’ları ile verilir. Gelin geleceği günlerin Cuma gecesi veya Pazar gecesi olmasına dikkat edilir. Düğüne karar verildikten sonra başalar tenkükçü aracılığıyla mahallenin delikanlılarını “Yaren tayfası” toplar. Bu topluluğa “yaren uşağı” da denir. Uşak: Yaren tayfası, yarene iştirak edenler, yaren elemanları anlamındadır. Başalar, toplanan uşağa; “Yarın ikindi camicisi çıkınca bayrak dikeceğiz, düğünümüz var” der. Belirtilen zamanda gelmeyenler cezalandırılır. Mahalle odasının önünde toplananlar davul zurna ile bayraklarını alarak doğru oğlan evine varırlar. Çatının uygun bir yerine, görülecek şekilde bayrak çakılır. Düğün sahibi davulcu bahşişi verir. Aynı ekip kız evine varır. O kapıda da davul zurna çalınarak düğünün başladığı duyurulur. Davulculara bahşiş verilir. Böylece düğün başlamış olur. Davulun son gününden bir gün önce, düğün davetiyesi olarak, içinde 3–5 şeker konulan kağıt külahlarla, hısım, akraba, eş ve dostlara dağıtılır. Okuntuyu (davetiyeyi) dağıtan kişiler düğün sahibinin selamını söyleyerek (yer belirtilerek) saraç var buyurun der
. SARAÇ 
Eldivan şubat 2009   - 71
Düğün davetlilerin bir araya gelerek kurdukları, eğlence muhabbet ve sohbet anlamındadır. Saraç yönetimi başaları tarafından sağlanır. Çay, oralet, bisküvi gibi masraflar ise oğlan evi tarafından karşılanır. Gençler oynayıp güldükten sonra, misafirler başalarından izin isterler. Başalar da, yer ve zaman belirterek, güveyi donatımına davet ederler. Böylece saraç da sona ermiş olur. Gelin geleceği günden bir gün önce, dünürcüler, omuzlarına poşu atmadan, düzgün bir şekilde boy sırasına geçerler. Bu yürüyüş işini askerde çavuşluk yapmış bir delikanlı yürütür. En öne evlenmeye namzet iki delikanlı çıkarılır. Bunların eline birer sini verilir. Üstleri birer örü ile örtülü sinelerin birinde çerez (leblebi, üzüm, fındık vs) konulur. Diğerine gece gelin kızın eline yakılacak kına konur. Bu merasime “kına koymaca” adı verilir. Kına koymacada erkeklerin arkasından gelen kadınlar gezi elbisesi denilen düğün kıyafetlerini giyerler. Kız evine varan kına koymacacılar dururlar. Arkadan gelen iki yenge olacak kadın gençlerin elinden sinileri alarak, kız evine verirler. Kız evi sinilerdekileri alır. Onların yerine mayalanmış ve üstü bozulmamış yoğurt; yoğurdun anlamı, size göndereceğimiz kız bu yoğurt gibi el değmemiş ve tertemizdir. Dileğimiz odur ki, oğlunuzla kızımız maya ile sütün böyle yoğurt olduğu gibi anlaşsınlar uyum sağlasınlar demektir. Bu yoğurdu gerdek gecesi damat ve gelin yerler. İkinci siniye yine kız evinden de çerez konulur. O da, eğlenceli olsunlar, ağızları ve dilleri tatlı olsun anlamındadır. Bir de bütün ekmek konur. O da nasiki ile gitsin anlamındadır. Kına koymaca (düğün olayı) yine disiplinli, uygun adımlarla, sinileri ve düğüncü kadınları oğlan evine teslim ederler. Kına koymacada poşu, kılavuz ve kayzak yoktur. Kıza yakılacak kınanın kız evine gönderildiğini söyledik. Kız tarafı da ücret karşılığında bir kadın tutar. Bu kadın, düğün sahibinin eş, dost ve bütün tanıklarını gezerek, akşam kıza yakılacak kınaya davet eder. Bu çağrı çoğu kez bütün ilçe halkını içerir. Kızın akrabaları hediyelerini, gelin kızın arkadaşlarına dağıttığı sakız ve mendil karşılıklarını alanlar kına yerine gelirler. Kına yerinin korunması ve güvencesi sağdıç babası tarafından yürütülür. Sağdıç anası da kınaya toplanan genç kızların ve gelinlerin eğlencelerini, oynamalarını sağlar. Türkücü kadın kulur. Tef kulur
Eldivan şubat 2009   - 15
. Türkücü kadın tefle tempo tutarak oynak türküler söyler. Oyuncu kızlar da kaşıkla veya zil takarak karşılıklı ikişer kişi oynarlar. Gençler bir tarafta böyle eğlenirken, oğlan evi tarafları, düğüncü kıyafetleri ile oğlan evinde toplanırlar. Oradan hep beraber kına yerine gelirler ve onlar da eğlenceye iştirak ederler. Dua yapacak bir hoca kadın ve yaşlı kadınlar bir araya gelerek, aynı kına yerinde; “Gelin kıza bırkma getirenler! Hediyesi olanlar getirsinler” diye çağrıda bulunurlar. Kızın arkadaşlarından bir kız bir yastık getirir kadınların ortasına koyar ve üstüne oturur. Onun arkasından sağdıç anası ve bir kız, gelin kızı ortaya getirirler. Ama yastık üstüne oturan kız sağdıç anasından bahşişini alır. Yerini de gelin kıza bırakır. Yönü kıbleye gelecek şekilde gelin kız ortaya, yastığın üstüne oturtulur. Hoca kadın şu duayı okur: Barike Allah, Barike Allah. Nefeslerde iman gaza kümullah. Erişsin ellerimize eminlik Yetişsin beylerimize düzenlik Hocacuklar çoktur anılmaz Yüreklerde oğul derdi onulmaz Be insafsız ne gönderdin bulara Bir içim su ile bari sulara Yedi kat arş ile nuri hak içun Yedi kat dağ ile nuri hak içun Şehit ölenlerin kanı hak içun Gaza kılanların canı hak içun Yürek avusuna yanmışlar içun Can acısı ölüm sarhoşluğu Mefayı Habib Allah Muhammet Mustaf’ya Selavat Başımızdan af! Üstümüzden niyaz Ya Hannan ya Mennan Yoldaş ola son deminde bize iman Kamu dert ehline derman Olur ise sana ihsan Sana dur ya ilahi! Cümle eşyanın müracatı Diyelim Sıtkı ile amin Bir kez senden gayri kimsem yok Edem arzu haçatım Sübhaneke Rabbike Rabbil izzet Amma yesifun Veselamün alelmürselin Velhamdülillahi Rabbilalemin Velillahil fatiha! Denildikten sonra, gelin kız kalkar, hoca kadının ve orada bulunan yaşlı kadınların elini öper, kız arkadaşlarıyla bir kenara çekilirler. Telalık yapacak kadın, sağdıç anasından başlayarak hediyesini ister. Eline aldığı bırakmayı herkese göstererek ( sağdıç anasından bereket versin darısı oğluna kızına olsun ) der. Böylece bütün bırakmalar toplanır. Bu gece kınasında toplanan bütün hediyeler bırakmalar sadece kız içindir. Bunda oğlan tarafının hakkı yoktur. Ana kınası gece kınasından farklıdır. İleride onuda anlatacağız. 
Eldivan şubat 2009   - 17
Gelin kınası bu kına yerinde yakılacağı gibi kızın evindede yakılabilir.kızın arkadaşlarından bir durup kız Hoca kadın ve yakınlarından birkaç kadın kına yakmak kızı önce belirtildiği şekilde yönü kıbleye çevrilerek yastık üstüne (sandalyede olabilir) oturturlar. Kına hazırlanarak ortaya getirilir. Kızın arkadaşlarından bir kız oğlan evi tarafından bir kadın kına yakmak için ortaya gelirler. Gelin kızın eline ve ayaklarına kınası yakılır. Bu kına yarış yaparcasına çabuk yakılır. Ekseriyette kız oğlan tarafı olan kadından önce işini bitirir ve geç kalandan bahşiş alır. Bu işler sırasında Hoca kadın ve gelin kızın kız arkadaşları hep bir ağızdan şu beyitleri söylerler. Atladım girdim eşiği, Sofrada kaldı kaşığı Kız anasının yakışığı Al yeşil kınan katlı olsun Burda dirliğin tatlı olsun Ezücük çaylar bulanu Dağınan taşı dolanu Ana beslemiş güvenü Al yeşil kınan katlı olsun Burda dirliğin tatlı olsun Elimi sundum astara Kolumu kesti destere Var Allah şirin göstere Al yeşil kınan katlı olsun Burda dirliğin tatlı olsun Ufak mercimek bittimi Dağınan yaşı tutumu Kız anası unuttumu Al yeşil kınan kutlu olsun Burda dirliğin tatlı olsun Hani bu kızın anası Elinde mumlar yanası Başına devlet konası Al yeşil kınan kutlu olsun Burda dirliğin tatlı olsun Kınası yakılan gelin kız bundan sonra boş bırakılmaz. Kız arkadaşları yine oynar gülerler. O geceyi beraber geçirirler
Eldivan şubat 2009   - 98
. ANA KINASI 
 Ana kınası da kızın evinde olur. Zamanı öğlenden sonra olur. Davet alan bütün yakınlar oğlan evinde toplanırlar. Kız evinde yenilecek nevaleyi eskiden gözleme ve ayran helva, olurdu. Şimdi ise bir çarşı ekmeği ve yanına şerbet veya ayran oluyor. Oğlan evinde toplanan bu kalabalık hep beraber kız evine varırlar. Herkes yerini aldıktan sonra, hoca kadının önüne bir sini geniş ve düz bir kabdır. Onun içine ferace çarı denilen ak çar katlanıp sininin içerisine ortaya konulur. Hoca kadın ( Gece kınası bölümünde yazdığımız ) Dua yı okur ve amin denilir. Yine tellallık yapan kadın hediyeler ( bırakma ) için çağrıda bulunur. İlk bırakma hakkı sağdıç anasındandır. Bırakma ele alınıp sallanarak falancadan ( isim ve lakap söylenerek) bereket versin darısı oğluna kızına diye bütün bırakmalar toplanır. Ortadaki sini içerisindeki ak çar sembol olarak ak günlere işarettir. Bir yastık veya bir sandalye üstüne oturtulan gelin kız yönü kıbleye çevrilip şu ilahi söylenerek başına kınası yakılır. Bu ana kınasının yakılışındada şu ilahi söylenir. İlahiyi yazmadan şunu belirtelim. Toplanan bırakmalar oğlan evine aittir. Ama yinede üçte birisi kız evine bırakılır. Kız anası isterse kızının çeyizine koyar isterse evine bırakır. Genç kızlarda ayrı bir odada toplanırlar türkü söyler tef çalar oynarlar. 
Eldivan şubat 2009   - 104
 Ana kınasında söylenen ilahi: Uyan gafletten uyan, Masivasın sen bilirsin efendim. Yine hüccacile varan, Kara donlu beytullah. Açıverin can gözümü Tuttum dergaha yüzümü Kabul eyle niyazımı Kara donlu beytullah Ağlamaya irfan gerek Dinlemeye kulak gerek Yol bulmaya murşit gerek Kara donlu beytullah. Çerez atma: Gece kınası toplantısında, nişanlı kızlara atılır. Nişanlı olan kızlar oğlan evi tarafından gece kıyafeti giydirilerek düzülür kına yerine götürülür. Oğlan tarafı fındık, üzüm, leblebi, çakı ve ayna koyarak bir çıkın yapar. Bu çıkın bırakmalar bırakılırken tellallık yapan kadına verilir. Oda ( Lakap ve ismiyle bağırarak falancanın oğlu, kızında adını söyleyerek; Çakı almış taksın diye, Ayna almış baksın diye, Çerez almış yesin diye bağırır ve kıza atar. Kızın yanındaki kız arkadaşları çerezi beraberce yerler. Bundan amaç; Nişanlık devam ediyor, Sevgi muhabbet devam ediyor, El alemde bilsin şüpheler varsa silinsin demektir. 
Eldivan şubat 2009   - 106
 GÜYE DONATMA
 Güye donatma zamanı, seymen kurulmadan öncedir. Düğün odasının önünde toplanan düğüncüler, davul zurna ile on onbeş delikanlı güyeyi getirmeye giderler. Diğer delikanlılarda güye donatılacak alanı düzenlerler. Örneğin: Yaşlı insanların oturmaları için sandalye veya yatak sererler.Güyenin dikileceği yerede bir kilim serilir. Güye getirmeye gidenler,güyenin giysilerini bir sini üstüne koyarak donatılacak alana getirirler. Orada hazır bulunan bir hoca güyenin yönünü kıbleye çevirir. Göbeğinin üstüne el kavuştutturur Amin diyerek yüksek sesle bir dua okur Fatiha denildikten sonra Hoca “ 1. Eşi dostu yaranları buyurun güye donatalım” der. Orada bulunanlar “ Hayırlı uğurlu olsun” derler. 2. “ Amcası, dayısı, halası, teyzesi buyurun güye donatalım” der. Yine hayırlı uğurlu olsun denir. 3. de “ Hısımı, akrabası, komşuları buyurun güye donatalım der. Yine hayırlı uğurlu olsun denildikten sonra Anasının, Babasının ve sağdıç babasının hediyeleri ilan edilerek “ Bereket versin “ denilir ve alınır. SAĞDIÇ Güyenin en yakınının erkek çocuğu olur. Sağdıcın giydirilme masrafını oğlan evi karşılar. Sağdıç evliliği bilmeyecek kadar küçük olur. Sağdıcın hediyesi de güye hediyesi ile birlikte verilir. Hediye verenin adı bağırılarak hediyesi söylenir ve sağdıcın önüne atılır. Bundan amaç; Güye’nin ev almasına yardımdır. Para ve eşya olduğu gibi, tarla, bahçe, damızlık olması için hayvan da adak yapılır. Güye donatımında yapılan adakta tapu ve senet gibi kıymetler de geçerlidir. Hediyeler bitince güye donatan kişi, hayırlı olmasını diler hediyeler için teşekkürde bulunur.
Eldivan şubat 2009   - 108
 Güyenin ve sağdıcın gözlerinden öper. Güye de sağdıcın gözlerinden öper. Bundan sonra Başaların görevlendirdiği, evlilik usulunu bilen evli bir delikanlıya güye teslim edilir. Bu delikanlıya güyenin hocası diyelim. Orada bulunan arkadaşlarıyla selamlaştıktan sonra düğün odasına giderler. Güye ile hocası, odada bir yere oturur. Orası artık güyelik bitinceye kadar güye yeridir. Oraya oturanlar gizlice yazılır. Güye gerdeğe girdikten sonra kimler oturmuş ise liste okunur ve onlara Başalar uygun bir ceza verirler. Bu cezalardan toplanan parayla ya ihtiyaç gördükler malzemeler alırlar veya bir etlik alırlar hep birlikte yerler. Güyenin teslim edildiği hocası güyenin her şeyinden sorumludur. Örneğin güye odada veya camide ayakkabısını çıkarınca, ayakkabıların muhafazası ona aittir. Güye ayakkabısını çalan, hocasından bahşiş almadan vermez. Yatsı camisinden sonra güye, hocalar ve yaren arkadaşlarıyla götürülür. Eskiden şu ilahi ile giderlerdi; Uyurken Seyrimde Kalktım Ağlayı Hakkın divanına Allah El bağlayı Alla-hümme salli Salli ala Muhammed Sancağım adlıda Arşa yürüdü Yüreğim yağ kalmadı Eridi Alla-hümme salli Salli ala Muhammed Sancağın Sağında La ilahe illallah Sol yanında Muhammed Resulullah Alla-hümme salli Salli ala Muhammed Şıhıma varsam Ağlayı ağlayı Yeşil aleminen Allah Gelir Muhammed
Eldivan şubat 2009   - 109
 NAKARAT 
 Güye evine varılınca hoca dua eder, herkes amin der. Güye hocanın ve Başaların ellerini öperken hemen fırsat bulduğu anda toplumdan kaçar, hızla gelinin evine koşar. Bu kaçışta yetişebilen arkadaşları gveye vurmaya çalışırlar. Bundan da amaç, güyenin gelinin yanına güvenilir ve cesur bir şekilde girmesi içindir. Güvey gelin odasına girince ortada bulunan su dolu bir kabı ayağı ile teper suyu döker. Yine bunda da amaç güyenin üstünlük vasfını ortaya koymak ve gelinin de güvencesini almaktır. Sıra gelir, sağdıç anasının gelinin elini güyenintutuşturup dışarııta çıkar. Bu arada gelin naz eder söylemez. Güye onu konuşturmak için bahşiş verir konuşturur. Eldivan’da en ilginç gelin konuşturmasından bir örnek vereyim. Sığırtmaçlık yapan dar gelirli “Mercan Ahmet” güye girdiğinde geline verecek hiçbirşeyi yoktur. Adını sorar, yalvarır, dil döker faydasız. Sonunda aklına bir muziplik gelir. Hemen başından şapkasını çıkarır, varır arpa çuvalının başına şapkasının üstüne biraz arpa koyar ve gelir gelinin başına, gelinin önüne şapkayı uzatarak “ al kızı kızı” diyerek gelin öte döndükçe o da önüne tutar, sonunda gelin “ Domuz müddehem ben eşekmiyim” deyince, elindeki şapkayı bir yana atarak söyledi diyerek başlar evin içinde oynamaya. Yine gerdek gecesi eskiden güyenin yaren arkadaşları evin bacasından güyeye şaka olsun diye hem de yaramaz bir durum varsa heyecanını yensin diye bir bakraç ( su kabı, helke, bakraç) içerisinde bir kedi veya bit tutam çıra uzatırlar. Güye de onun yerine güye tatlısından baklava koyar uzatırdı.. (Çıranın aydınlanma aracı olarak kullanıldığı günlerde). Gelin geldiğinde beraberinde gelen yengeler gelin odasını düzerler yatağını sererler. Yatak serildikten sonra sağdıç getirilerek gelin
Eldivan şubat 2009   - 107
 yatağının üstüne atılır ve yatak üstünde yuvarlanır. Damızlığı bulaşsın bu yatak böyle bir oğlan çocuğu versin diye. Gelinle damat tanıştıktan sonra ikişer rekat namaz kılarlar tatlılarını yoğurtlarını yerler. Allah’ın emrini yerine getirdikten sonra bakireliğin nişanı olan kanlı çarşafı sağdıç anasına verirler. Merakla bekleyen kız anası ve babası müjdeyi alırlar. Bununla ilgili sırası gelmişken, iki evli arkadaş dertleşiyorlarmış. Biri karısın çok itaatkar olduğunu söylemiş diğeri de karısına söz tutturamadığını, kendisinden hiç korkmadığını söylemiş ve arkadaşına bu işi nasıl başardığını sormuş. O da arkadaş demiş, gerdek gecesi arkadaşlarım bana bacadan bir kedi uzattılar. Kedi evin içerisinde dolaşırken benim baklavaya uzandı. Ben de hemen kediyi tutup bacaklarını cart diye diye ayırıp kapıya fırlattım. O gün bu gün karım bir dediğimi iki yapmaz demiş. İkinci arkadaş, kolaymış be arkadaş der ve aldığı dersi tatbik etmek için eve akşamdan bir kedi koyar. Karısına seslenir ve bak şu kedi yemeğe uzanırsa ne yaparım biliyor musun der ve orada duran kediyi tutup bacaklarını ayırır ve kapıya atar. Bunu gören kadın Höst! O önceden gerekti diyerek karşılık verir. YARAN Yaren topluluğu, çevresi halkının gençlerini eğiten bir halk okuludur. Bu topluluk iki başağa denilen idareciler tarafından yönetilir. Önce başağaların seçimlerini ve vasıflarını açıklayalım. Başağa olacak kişi o mahallenin evlerine girip çıkabilecek, güvenilir askerliğini yapmış, gün görmüş, usul erkan bilir, hatırı sayılır, sözünün eri, delikanlı kıymeti bilir, onları eğitmekte ve yönetmekte usta olan kişiler arasından aday gösterilir. Mahalle odasında toplanan gençler, yaran toplayacaklarını söylerler. Birkaç gün mahalleni,n ileri gelenleri ve yaşlı kişileri 
Eldivan şubat 2009   - 104
kendi aralarında çocuklarını teslim ederler, başağalar eleştirilerini yaparlar. Münasip bir zamanda yine söz açılır namzet kişilerden birisine teklif edilir. O kişi orada yok ise evinden çağırıtlır. Kendisine başağalık teklif edilir. O da hemen kabul etmez, herkesin kendisini eleştirmesine fırsat verir. Daha sonra yaşlılardan birisi “tamam yanına arkadaşını seç” derler. Gençler hemen alkışlayarak kabul ettiklerini belirtir. Başağalık için ziyafet verilecek gün belirtilir. Başağılığın yenildiği toplantıya gelenler yaren uşaklığını kabul etmiş sayılır. Bu toplantının sonunda yaren masrafının ne olacağı ve ocak yakacakların eşlenmesi yapılarak listeye alınır. Ocak yakma ( yaren masraflarını, ziyafetini, sofrasını kurma ve karşılamak demektir). Yarenin tembühcüsü seçilir. Tenbühçü ( Başağaların emir ve isteklerini uşaklara duyuran, bu topluluğun ayak hizmetlerini gören kişidir.) Tenbühcü yaren masraflarına iştirak etmez. Yaren günleri belirtilir. Başaağalar ilk derslerini uşaklara verirler. Nasıl oturup kalkacaklarını, misafiri nasıl karşılayıp uğurlayacaklarını, yaren içinde ve dışında nelere dikkat edeceklerini bir bir uşaklara söylerler. Sözleri kesin uygulamaları acımasızdır. Bir hatalarını gördüklerinde kollarından tutup odadan atacaklarını söylerler. Bundan sonra uşaklar başağalarına adım adım nefes nefes takip ederler. Gözleri başağanın bir işaretini, bir isteğini bekler dururlar. Saygıda ve hürmette kusur etmemeye çalışırlar. Yakılacak ilk ocak başağalardan birisinindir. İkinci başağa da son ocağı yakar. Yarenin açılış ve kapanışı başağaların ocaklarıyla olur. Ocak alan ocak yakacak kişiler yaren gecesi için uygun bir ev veya mahalle odasını döşerler. Belirtilen saatte uşak gelir. Yaş sırasına göre yukarıdan aşağıya doğru yerlerini alırlar. Başağalar gelinceye kadar yaren sohbeti için tutulan ( ücret karşılığında) sazcıdarbuka, kaşık ve zil eşliğinde bildikleri türküleri çalıp söylerler. 
Eldivan şubat 2009   - 101
Tendühçü her an tetikte geleni gideni kontrol eder, başağanın geldiğini görünce odada bulanan uşaklara buyurun diye seslenir. Bir duyuru üzeri bütün uşaklar ayağa kalkar başağa uşağı selamlayarak yerini alr. Önce başağa oturur010onun oturuş düzenine , şekline göre uşaklar sıra ile yukarıdan aşağıya otururlar. Başağa ve uşaklar hepsi de merhaba başağa merhaba yaran veya ismini söyleyerek selamlaşma biter. Başağalar beraber de gelebilirler ayrı ayrı da. Başağalar her ocak için iş bölüme yaparlar.Birisi içeride yönetimi ele alr, diğeri de sohbetin sonunda yenileceklerin kontrolünü yapar veya kendi yerine uşaklardan beceriklileri de görevlendirebilir. Başağalar yerlerini aldıktan sonra ocak sahipleri sohbetlerine çağıracakları misafir listelerini başağalara verirler. Bunun haricinde o mahalleye gelen bir misafir veya gurbetten gelen birisi varsa tenbühçü vasıtasıyla başağaya duyurulur. Başağalar uygun görürlerse uşaklardan birisini göndererek yarene davet edilir. Misafir listesindeki misafirlere göre uşaklardan uygun gördükleri uşaklara işaret eder. Gelen uşak tek dizinin üstüne gelerek başağadan emri alır. Sağ elini göğsünün üzerine alarak geri geri çıkar. Çağıracağı misafiri bulur, başağaların selamını söyler misafir sahibini de söyleyerek yarane davet edilir. Bir mazereti yok ise kalkar gelirler. Odanın ayakkabılığına gelince misafirele gelen uşak yaren topluluğuna “buyurun” diye seslenir. Başağalar ve uşak misafiri ayakta karşılarlar. Odaya giren misafir topluluğu selamlar. “Cümleden selamın aleyküm, muhabettiniz şen olsun” der. Kendisi için uygun olan bir yere geçer. O da ayakta bekler. Başağa “buyurun” der oturur. Tüm yaranlar da sıradan otururlar. Yine başağalardan başlanarak misafir “ merhabab” ile selamlanır. Misafir isterse, başağaların selamını aldıktan sonra” cemaate rahmet, cümleden merhaba” diyerek cümleleyebilir. Her gelen misafire aynı karşılama yapılır. Çay ikram edilir. Misafirler geldikten sonra sazlar susturulur. Başağa mendilleri ortaya atın der. Yüzüğe başlayalım. Yüzük oyunu için dokuz mendil atılır. Başağaların önünde mendil kaldırmak için uzun birer sopa bulunur. Yüzüğe başlayacak tarafı bulmak için ya yazı tura atılır, ya da iki mendil altına yüzük saklanır.
Eldivan şubat 2009   - 27
 Bulan başağa oyunu başlatır. Başağalar taraflarında oturan uşaklarla iki ekip olurlar. Saklama hakkını kazan taraftan bir uşak elinin içine aldığı yüzüğü (bu yüzük şeker de olabilir) dokuz mendilden birinin altına sezdirmeden saklamaya çalışır. Karşı taraf çok dikkatle izler. Mendil saklaması bitmeden karşı tarafın bir mendil kaldırma hakkı vardır. Bu kaldırılan mendilden yüzük çıkarsa saklayan oyuncu patır kütür ortada dövülür. Boş çıkarsa saklayan oyuncu tarafından birisi kim sezdi bunu diye seslenir. Aynı taraf hep bir ağızdan “Atın kapıya bunu” diyerek oyuna hız ve hırs verirler. Mendilleri saklayıp yerine oturduktan sonra, yüzüğü bulacak olan başağa yüzüğü sezse bile sıradan herkese yüzüğün hangi mendilde olduğunu sorar. En çok sezilen mendili kaldırır. Yüzük onda çıkarsa saklama hakkı bulanların olur. Birinci mendilde bulunmazsa artık boş mendiller aranır. Boş diye kaldırılan ikinci mendilde yüzük çıkarsa saklayan taraf 12 sayı almış olur. Üçüncü mendilde çıkarsa dokuz sayı, dördüncü mendilde çıkarsa altı sayı, beşinci mendilde çıkarsa beş sayı, altıncı mendilde çıkarsa dört sayı, yedinci mendilde çıkarsa üç sayı alınır. İki mendil kaldığında yüzük bulunmuş sayılır. Bu safer de arayan taraf saklar. Taraflar sayı aldıkça yüzük saklama sıra ile devam eder. Ancak, saklanırken sezilir de dövülerek alınırsa veya saklandıktan sonra sezilip ilk mendilde bulunursa sıra ile saklama biter. Sayı alan taraf devamlı saklar. Oyunu kazanma sayısı ellibirdir. Yenilen tarafa ceza vermek için başağanın izni alınır. Cezalar ferdi de olur, hepsine birden de olur. Bu cezalardan birkaç örnek verelim. Yenik taraf (başağa, misafirler ve uşakların tamamı) dışarıya çıkarılarak bir kurbağa bulup getirmeleri istenir. Bir sincap (ceviz kedisi) bulmaları istenilebilir. Uzak tepelerden bir hedef gösterilip oraya bir ocak yakmaları istenilebilir. Yeniklerden birisi tomruk çekme tabir edilen, ayaklarından bir urganla bağlanılarak merdivenlerden aşağı manda veya öküz koşularak çekme işi. Oda içinde verilen cezalar; yenik taraf oyunculardan duvar örülür, bir usta bir çırak ellerine ip ve soplar alarak duvar örerler. Bu esnada ip çekilince fazla yerler kırılmaya çukur çukur yerler de ipe göre doldurulmaya çalışılır. Veya bir onbaşı veya çavuş bir manga askeri teftişe hazırlar. Yat kalk sağ sola dön komutlarıyle. Sonra bir subay girip içeri teftiş eder. Bu teftişte, göz kulak ayak tırnak muayenesi yapar. Eşitli eza cefa ile uşakların sabrı, tahammülü, mertliği, mukavemeti, gözü pekliği oyunlarla pekleştirilir. Yüzük yorgunluğundan sonra, başağalar “Tamus” diyerek rahat oturma ayak uzatma izni verirler. Tamus rahatlığında kolanya, çay ve sigara ikram edilir. Yine bu arada araçlı gereçli kostümlü orta oyunu yapmak isteyen kişi yapacağı oyunu başağanın kulağına söyler. Başağa uygun görürse izin verir.Oyuncular dışarıya çıkarlar hazırlıklarını yapar oyunlarını sergilerler.( bak:orta oyunları) Yaran süresince Başağalardan ve misafirlerden birisi, kendi sigaralarını kendileri yakarsa veya çayı içerde boş bardak elinde kalırsa o yaran için kötü bir puan olur. Bütün uşakların gözü misafirlerde ve başağalarda olmalı. Sigara paketi ele alındığında, kibrit veya çakmak önünde yanmış olmalıdır.Uşaklar bu hizmet için adeta yarış ederler. Böyle bir hizmet için ortaya çıkan delikanlı arkasını başağalara dönemez. Elini göğsüne koyarak geri geri çıkarlar. Yaran sohbetlerinde mutlak olan eğlence ve muhabbetin biriside; karşılıklı iki delikanlının saz darbuka zil ve kaşık çalınacak oyun havalarına uyum yaparak oynarlar. Bir oyun havası süresine “ 
Eldivan şubat 2009   - 29
SAVAK
” denir. Bir savak oynayan oyuncular başağalardan müsaade ister. Başağalar ya bir savak daha oynayın der, veya yerinize falancaları kaldırın diyerek devam edilir. Oyunlardan sonra sıra yemek yemeye gelir. Yemeklerin hazırlandığı başağalara bildirilir. Başağalar sofra düzeninin alınmasını ister.Sofra bezleri serilir. Küme küme herkes sofra etrafına çevrilir yemek servisleri yapılır. Başağalara tamam işareti verilir. O da “Buyurun “ der ve yemeğe başlanır. Yemeğin sonunda misafirler izin isterler. Başağalar da misafirlerin ayakkabılarına bakın der. Gelişlerinde ayakkabılar ayrı bir yere dizildiğinden orada bulunan misafir ayakkabıları kapı ağzında münasip bir şekilde dizilir. Bu hazırlıklar yapılırken sazlara işaret edilir. Sazlar uğurlama havası olarak “Ey gaziler yol göründü bize” türküsünü çalıp söylerler.Bütün yaran tayfası misafirlerini ayakta saza göre tempo tutarak yolcu ederler. Ayakkabısını giyen misafir Başağalara ve yaran ekibine yüzünü döner “Cümleden Allaha ısmarladık Allah ağzınızın tadını bozmasın” der yaran ekibine “ güle güle yine bekleriz” diyerek uğurlanır. Misafirler uğurlandıktan sonra Başağalar yaranın değerlendirmesini yaparlar. Hoş olan ve olmayan hareketler belirtilir. Usulde kusur edenler ikaz edilir. Suç teşkil eden davranışlar cezalandırılır. İzinli olarak sohbete katılamamış uşakların payı ayrılır. Pay(Sohbette yenilen helvadan o kişiye düşen helvanın paketlenerek ayrılan hissedir.). Gelecek ocağı yakacak kişilere yaranın eşya ve araçları teslim edilir. Noksanlananlar tamamlattırılır. Başağalar görüşülecek bir konumuz varmı? Diye sorar. Var ise şikayette bulunacak kişi var der.Gelir başağaların önüne iki diz üstü oturur. Başağalar her ikisinide dinledikten sonra haksız olana uygun gördükleri cezayı verirler. Bu cezalar yaran toplumundan çıkartmakda olabilir. Yaran dışı davranışlar ve hareketlerde cezaya tabidir. Başağalar gidebilirsiniz iyi geceler diyerek yaran sona ermiş olur. Sezonun en son ocağında geçmiş haklar için helalleşme yapılır. Yaranda “ Ocak yakma “ sözünü açıklayalım. Eskiden ocaktan başka ısınma aracı olmadığı zamanlar yaran odası bu ocaklarla ısıtılırdı. Bu ocakların yakıldığı yerede ocaklık denir. Bu gün ismi “şömine” olarak geçiyor. Yaranın ocağını yakacak kişilerin bir iki gün önceden yakacakları odun ve kütüklerin, ormandan getirilmesi en büyük telaşları olurdu. Çünkü soğuk kış gecelerinde otuz kırk delikanlı bu yanacak ocağın sayesinde ısınacaktır. Yaran gecesi ocak yakmak çok önemli olduğu için “ ocak yakma tabiri kullanılmış. Bu günde aynı tabir devam etmektedi
Eldivan şubat 2009   - 29
. SEYMEN
 Havayi de deli gönül havayi Görün işte geliyor, Eldivan’ın seymen alayı. Evet! İç anadolunun vefakar, cefakar delikanlısı Disiplini, ciddiyeti, Birlik ve berabirliği Seymende bütünleştirirler Göğsü ileride, başı yukarıda Kasketi eyimli, Hey anam hey! Atatürk’ün Seymeni Kılavuzu en önde Kanat açmış geliyor. Al bayrak arkasında Semaları deliyor. Muhafızlar pür dikkat Görevlerini iyi biliyor. Seymen olmuşlar bak! Ali, Hüseyin, Ahmet, Mehmet Bunları yalnız bırakırmı hiç? Ayşe, Fatma, peşlerinden gider elbet Yıkılırmı kardeşim, yıkılırmı söyle, Bir millet seymen olunca böyle Çavuşundan emir almış Uygun adımla geliyor. Öyle bir havan, öyle bir yolun varki seymenim Ta! Gönlüme giriyor Eldivan’ım Seymenim Hiçbir tasan olmasın Taşıdığın al bayrağın Al rengi hiç solmasın. 20. ocak 1983 Eldivan’da seymenin bu günkü halinde disiplin edilmesi 1930 lardan bu yanadır. Ondan önce atlar üstünde cirit oyunu birkaç delikanlının teke bıçakları ile davul zurnanın çaldığı Köroğlu havasına uygun tempolarla gösteri yapmak şeklinde olurdu. ( teke bıçağı 50 cm ile 70 cm uzunluğunda olup, kılıçlardan farklı kabzasında muhafazasının olmamasıdır.) Seymen şu düzen üstüne kurulur. En önde kılavuz vardır. Elinde eskiden kılıç olurdu. Şimdi ise ucu püsküllü bir sopa olur. Onun üç adım gerisinde Bayrak, bayrağın iki tarafında bayrak muhafızları, onlarda silahlı olurlardı. Şimdi onlarda ucu püsküllü sopa taşırlar. Bayrağın üç adım gerisinde seymen, ilk sıra beşli olur. Ortada üçü seymen yan tarafta ikisi bıçakçı olur. Bıçakçıların elinde eskiden tüfek olurdu. Şimdi sopa oluyor. Seymenin kalabalığına göre üç veya dört sırada bir yan taraflara bıçakcı konur. Sıralamada üçerli veya dörderli dizilir. Seymen kuruluşuna yalnız yaran tayfası değil, mahallenin bütün delikanlıları katılır. Düğüne misafir olarak katılan düğüncülerede teklif edilir. Onlarada poşu temin edilerek seymene alınırlar. Şayet bu seymen mahalleyi değilde köyü temsilen kuruluyorsa, o zaman başağalar bir araya gelerek yeterli sayıda delikanlı hazırlayarak seymeni kurarlar. Kaç köy yaran var ise onların başağalar kurulunu teşkil ederler. Bu kurul her sene uygulanacak “Zır zop” yöntemlerini kararlaştırırlar. Bu kararlardan bazıları şunlardır. Köyden dışarıya gidecek gelin kızlar için alınacak paranın miktarı. Kız evi gelin kapısı kilitlerde bahşiş isterse onun karşılığı olarak da seymende yani oğlan evi tarafı “bıçakcı “ parası ister. Düğün masrafları ve cezalar zır zop kararları kapsamına girer.Gelin getirmek için seymen hazırlandıktan sonra seymen çavuşuna, gidiş ve dönüş yolu söylenir. Seymen ekibinin arkasında da milli kıyafetlerini giymiş olan kadınlar düzensiz olarak yürürler. Not:Kıyafetler bu bölümün sonunda açıklanacaktır. Seymen alayı kız evinin bulunduğu mahalleye geldiğinde o mahalleliler seymen için engel olabilecek oyun düzenlerler. Ya yüksekçe bir yere yumurta dikilir, vurulması istenir. Ya cadde üstüne salıncak kurulur. O salıncak üstünede eşek ve oyuncu bir adam çıkar. Seymenden onların indirilmesi istenir. Ya traktör remorklarının üstüne kule kurulur. Düğün sahibine orada çay ikram edilir. Düğün sahibide onun bahşişini verir. Bu oyunların hepside kasıt değil muhabbet için yapılır. Seymen kız evinde durur. Davul zurna çok yanık bir hava çalmaya başlar. Bu arada yengeler kız evine girer gelini çıkarırlar. Sağdıç anası kız evinden bir bakır tabak ona vurmak için tahta kaşık ve evin duvarından bir çivi söker. Bu çivi oğlan evine çakılır. Tabakta kaşık çalınarak gidilir ve kaşık mutlaka kırılır. Anlamı kızın bu evden nasibi kesildi. Çivi ise buradan söküyor gittiği eve çakıyoruz demektir. Gelin giydirilirken de oğlan evi tarafından özellikle gönderilen kadınlar giydirilir. Evlenip boşanmış olmayan iyi yuva kurmuş kadınlardan gönderilir. Eşikliği dışarı çıkarılan gelince en son babası veya ağabeyisi tamam anlamına gelen uygun bir bel bağı bağlar. Bu arada kız evinin önünde, seymene bahşiş olarak seymen bayrağına 4-5 metrelik takı takılır. Gelin çıkarıldıktan sonra seymen yürüyüşe geçer. Mahalle sınırlarına varana kadar, yola urgan gerilir, düğün sahibinden bahşiş alınır. Gelinin ana evinden çıktığının işareti olarak gelinin işlemeli yüz yastığı orada bulunan fakir bir çocuğa verilir. O çocuk yastığı doğruca güveye götürür. Güveyden bahşişini alır. Eve teslim eder. Seymen oğlan evine geldiği zaman, seymen bayrağına bir takı da oğlan evi takar. Bunun haricinde seymene birer mendil de dağıtılır. Bu seymen bahşişi gelenek halinde değildir. Gelinin kollarına girmiş olan yengeler, gelini oğlan evinin eşikliğine kadar getirirler. Gelin, kayınanasının ve kayınbabasının ellerini öper, kayın babanın ayaklarını öpmek için eğilir. Ama baba “sağol yavrum” diyerek öptürmez. Bu arada geline bahşiş verir. Bu bahşişin üretken cinsinden oması uygun olanıdır. Toprak, ağaç, davar, ve inek cinsinden bir şey olur. Gelin eşiklikte dururken, düğün halkına şeker atılır. Gelinin başına buğday serpilir. Önüne tutulan tereyağından parmağıyla alarak, kapının üst eşikliğine bulaştırır. Anlamı;; bu yağ öydükçe, girdikçe gelin de bu eve iyice öysün ısınsın çıkmasın demektir. Şeker, tatlılığın, buğday ise bereketin işaretidir. Bu arada davul zurnaya güreş havası çalması söylenir. Ortada bir meydan açılarak, kayın baba ile kayın ana güreştirilir. Tahiyi hemen erkek tutulup yatırılır. Kadının galibiyeti ilan edilir. Alkışlanarak kutlanır. Bu güreşin anlamı; biz karı koca olarak, siz dostların gözü önünde güreşerek bundan böyle çocuk yapma işine son veriyor, bu görevi evlendirdiğimiz oğlumuza veriyoruz demektir. Gelinin oğlan evine teslimi bittikten sonra, seymen düğün odasına çekilir. Başağalar düğün sahibine hayırlı uğurlu olmasını dilerler düğün sahibi varsa hediyesini (çorap veya mendil) alır seymene dağıtır. Bu dağıtma işini de seymen çavuşu yapar. Hep beraber düğün odasına çıkılır. Alacaklar alınır, borçlar ödenir, helalleşilir. Hayırlı uğurlu olması dileğiyle bu merasim son bulur
. İKİNCİ DEFTER DAN DAVULU
 Sabahın erken saati, şafaktan önceki zamana dan karanlığı denir. Dan davulu da işte bu saatlerde, düğün odasından, davula beş ile 6 tokmak vuruşuyla çalınan davuldur. Bu işaret yaran uşaklarının odaya çağrılması işaretidir. Başağaların belirtecekleri zaman içinde gelen uşaklar cezadan kurtulurlar. Zamanından önce gelenler ve geç kalanlar cezalandırılırlar. Geç kalanların evlerine bekçi gönderilir. Bu bekçiler o kişiyi evde tutarlar dışarı çıkmasına mani olurlar. Şayet evine bekçi gönderilen kişi, bekçileri kandırır ve ellerinden kaçıp odaya gelmeyi başarırsa, onun cezası ona giden bekçilere verilir. Evlerinde kalanlar için; davul zurna, sabah erken saatlerde uşakların kalabalıklarıyla o eve varırlar. Kapı önüne bir eşek çekilir. Cezalı olan kişi, nasıl yakalandıysa öylece eşeğe ters olarak bindirilir. Eli yüzü ocak karası ile karalanır. Boynuna koluna, ele geçen kötü şeyler (eski giysi, eski eşya vs.) takılarak gülünç duruma getirilir. Böylece geç kalanlar hep toplanır. Bu curcunalı ekip kahve ve köy odaları önünden geçirilir. Oralardan bu ters eşek üstündekilerin üzerlerine su atılır, kül serpilir. Dolaşılarak düğün odasına gelinir. Odada su ve sabun hazırlanmıştır. Temizlikler yapılır. Hep beraber sabah yemeği yenilir. Bu arada usulsüzlük var ise, davacı olan kişi yönünü başağalara döner ve ortaya iki diz üstü oturur. Şikâyetini söyler. Başağalar her iki tarafı da dinler ve kendi aralarında uygun bir ceza verirler. Çoğu zaman her iki tarafa da aynı ceza verilir. Bu cezalar ya bir iki kilogram şeker ya da ayaklarına 3-5 tura vurmak olur. 
 TURA 
 Eskiden bebek sarılan beyaz kuşaklar, iki ucundan bükülerek elde edilen bir sopa aracıdır. Şimdi ise beyaz astarlardan yapılıyor. Düğünlerde, orta oyunu olan tura oyunu bu araçla oynanır. Tura oyunu iki şekilde oynanır. Birincisi karşılıklı iki ekip halinde, diğerinde de çömelik olarak oyunculara göre büyüklükte halka olunur. Karşılık turasında, bir taraftan bir oyuncu çıkar, davul zurnanın temposuna uyumlu olarak ritmik hareketlerle ortaya gelir ve karşı taraftan kendisine rakip ister. Orta alanı geçmek karşı tarafın alanını, topraklarını koruyamaması anlamına gelir. Onun için daha ortaya yere gelmeden karşı taraftan koşan bir oyuncu onu kovalar. Kaçan kişi elindeki turayı sağ elle ve açık olarak kendi arkadaşlarına vermek için koşar. Kovalayan kişi karşı oyunculara tura vurdurmadan kovaladığı kişiye vurma hakkı vardır. Ayrıca oyuna çıkmayanlara seyirci olup da oyuna davet edilenlere de tura vurularak oyuna davet edilir. Oyun alanından geçen veya izleyen bu oyunun meraklılarına koşulur, tura sıkıca kaldırılıp yavaşça vurularak onların gönlü alınmış olur. Bu oyuna en uyumlu hava “Köroğlu” havasıdır. Oturarak turası, tek veya çift tura ile oynanır. Her oyuncu çömelir, çömelmiş oyuncuların dışında bir oyuncu döner ve birisine turayı vurup elindeki turayı bırakır. Tura vurulan kişi turayı kaptığı gibi vuran oyuncuyu kovalar, ta ki kendi yerine oturana kadar. Yetiştiği yerde turayı vurma hakkı vardir. Bu oyun böyle devam eder. Oyunu değiştirmek isteyen oyuncu turayı eline alarak ortaya gelir ve “eş tut” diye bağırır. Oyuncular da ayağa kalkarak ikişer kişi eş tutarlar. Açıkta kalan oyuncuyu ortadaki oyuncu kovalar. Kaçan oyuncu eşlerden birisinin ya önüne dikilir veya arkadakinin sırtına biner, böylece açığa çıkan oyuncu kovalanır. Oyun böylece devam eder. Kaçan oyuncu yer bulup sığınamazsa kovalayan kişi “alt üst” diye bağırır ve oyuncular yer değiştirirler. Bu kargaşada kaçan oyuncu da bir yer bulur kurtulur.
 MENDİL KAÇIRMA OYUNU 
 Oyuncular eşit sayılarda karşılıklı iki sıra oluştururlar. Aradaki mesafenin orta yerine, bir taş veya benzeri, onun da üzerine bir mendil konulur. Oyunu yöneten kişi, düdükle veya bir el işareti ile karşılıklı iki oyuncu çağırır. Mendilin başına gelen oyuncular zeka ve becerilerini kullanarak arkadaşına vurulmadan mendili kaçırıp kendi sırasına koşar. Vurulmadan kendi sırasına koşan oyuncu hasmını esir almış olur. O arada vurulursa, vuran kişi mendil kaçıranı esir almış olur. Esir alınanlar oyun dışı sayılır. Esir alanlar ise yine taraflarında sıra olurlar. Taraflardan birinde oyuncu kalmadığında, o takım yenilmiş olur. Yenik takım yenenlerin önünde yerlerini alırlar. Oyunu yöneten kişi, yenenleri yenilenlerin sırtına bindirerek bir istikamet verir. Davul zurna (Köroğlu cirit havasını) çalar. Oyunun idarecisi elindeki turna ile oyunun disiplinini ve emirlerinin uygulanmasını sağlar.
 GÜVERCİN TAKLASI 
 Oyuncular dörder kişilik iki grup teşkil ederler. Hangi takımın yatacağını belirlemek için, yazı tura veya yassı bir taşın bir yüzüne tükürülerek yağlı-yavan atılır. Kaybeden ekip yatmak için karşılıklı iki kişi kafa kafaya verir ve doksan derecelik eğilirler. Diğer iki kişi sırt sırta gelirler, yatanlar dikilenlerin bellerinden tutar dikilenler de yatanların kemerlerinden tutarak kurulan köprüyü sağlamlaştırırlar. Atlayacak olanlar sıra ile koşar gelirler. Yatanın bel kısmına iki elini koyar, havaya sıçrayarak kafasını yatanların kafalarını koyar karşı tarafa
 ayakları üstüne düşer. Bu atlama devam eder. Atlayanlardan birisi takla aşamazsa onlar yatar, yatanlar atlar. Oyuna davul zurna eşliğinde devam edilir. URGANLI KULE
 Mevcut oyuncular, iki takım oluştururlar. Yatacaklar ve atlayacaklar belirlenir. Yatanlar, kollarını kenetleyerek bir halka teşkil ederler. Oyunculardan uzun boylu birisi içeriye girer. Urganın bir ucunu eline alır. Urganın diğer ucu çabuk, kurnaz diğer bir oyuncunun elindedir. Dışarıdaki oyuncu kuleyi korur. Elindeki urganı bırakmadan dıştaki oyunculara ayağı ile değmeye çalışırlar. Atlayanların birisine değilince takımlar yer değiştirir.
 SİN SİN OYUNU 
 Önce, anladığımız kadarıyla “sin” sözcüğünü açalım. Sin, sinmek, gizlenmek, kendini sipere almak, eğilerek veya sinerek vücudunu gözükmeyecek pozisyona getirmek, kedinin avına yaklaşması gibi, sine sine hedef ulaşmak anlamına gelir. Sin sin oyunu ile, tapmak, tapınmak, ateşe bağlılık gibi hiçbir bağlantı yoktur. Eldivan’daki sin sin oyunu, sadece delikanlıların, düğünlerde gündüğün oyun ve muhabbete doyamayıp, gecede eğlenmek için yaparlar. Bu oyun için oyun alanının orta yerine, bol alevli yüksekçe çatılmış kuvvetli bir ocağa ihtiyaç vardır. Bu ateş yakılır. Oyuncular ocağın çevresinde belli bir uzaklıkta dizilirler. Sin sin oyunu, çabukluk, çeviklik isteyen bir oyundur. Onun için ayağa çarık, başa mendil bağlanır, bu oyuna böyle gelinirdi. Şimdi ise bunların yerini güncel giyisiler almıştır. Bu oyunda da davul zurna Köroğlu cirit havasını çalar. Bir oyuncu havaya uygun ritmik çirpınış ve perdahlar yaparak ateş etrafına gelir. Sağ kolu ateşten yana geri geri dönmeye başlar. Gözü hep kendisini kovalayacak oyuncuyu takip eder. Arkadan ve yandan koşmak kurallara aykırıdır. Sadece oyuncunun karşısından koşulabilir. Oyuncuların sıralandığı yere kadar kovalama ve vurma sahasıdır. Ateş çevresinde dönen oyuncuya, kovalayacak oyuncu koşar, oyun alanında yetişirse istediği şekilde vurma, çelme, takma, ve tekme atma hakkına sahiptir. İsterse, yetiştiği halde vurmadan af edebilir, bu da çok hoş karşılanır. Sin sin oyunu, harman yerlerinde ve köy meydanlarında oynanır. Yerlisi, yabancısı, genci yaşlısı, kendine güvenen herkes bu oyuna iştirak edebilir. Ateş çevresinde dönen oyuncuyu kovalayacak oyuncu bir nara atarak (Heyt!) diyerek koşar. Bu sesleniş aynı zamanda üzerine koştuğu oyuncuyu uyarmak içindir. (Kendini koru, tedbirini al, ben geliyorum demektir. Ateşin solundan kestirmece koşup kovalamak kurallara aykırıdır. Mutlaka ateşin sağından dolanarak, oyuncuyu takip etmek mucburiyeti vardir. Ateşin önüne çıkan oyuncu, dönmeden, kenarda duran arkadaşlarından birisinin bağrına vurarak oyuna çağrıda bulunabilir. Vuran dönüp kaçar, vurulan da onu kovalar, böylece sin sin oyunu devam eder
. TURA OYUNU
 Karşılıklı Tura Oyuncular karşılıklı iki küme oluştururlar. Alanın durumuna göre aralarında 60-80 m lik mesafe bırakılır. Her iki tarafın ellerinde bir tura vardır. Oyunculardan birisi elinde tura ile karşı taraftakilere meydan okurcasına davul zurnanın havasına uyumlu ritmik hareketler yapar.Karşı taraftan eli turalı bir oyuncu, onu kümesine ( çıkış yeri, ekip arkadaşlarının oluşturduğu küme) kadar kovalar yetişince4 vurur. Ancak önce meydana çıkan oyuncu kaçarken kendi arkadaşlarından birisi onu kıstırmak için önüne koşar. Arkadaşlarının elinden turayı alınca tura vurma hakkıda onun olur.Bu seferde diğer oyuncu kendi tarafına kaçmak mecburiyetinde kalır.Kaçan oyuncu darda kalınca elindeki turayı arkadaşlarına atar. Turayı havada kapan bir oyuncu hemen arkadaşının imdadına koşar. Oyun böylece çok akıcı ve heyecanlı bir şekilde devam eder. 2. Oturma turası Oyuna katılan oyuncular daire düzeninde çömelirler. Turalı bir oyuncu oyuncuların arkalarından dolanırken birisine turayı vurur ve arkasına bırakır. Tura vururken oyuncu yerdeki turayı kaptığı gibi vuranı kovalar ta kendi yerine oturana kadar yetiştiği yerde vurur.Koşarken ve kovalarken oturanların arasından geçilmez. Turayı alanın kaçan oyuncuyu oturma yerine kadar kovalama mecburiyeti yoktur. Hemen bir başka arkadaşına vurur ve oyun akıcılık kazanır. Bu oyuna bağlı olarak eline turayı alan bir oyuncu orta yere gelerek “eş bul kurtul” der. Oyuncular ayağa kalkarak ikişer eş tutarlar. Açıkta kalan bir oyuncuyu turalı olan kovalamaya başlar. Kaçan oyuncu eşlerden birisinin ya önüne durur veya sırtına biner. Bu sırada oyun idarecisi”Alt Üst” der oyuncular yer değiştirirler. Açıkta kalan oyuncuyu kovalamaya başlar.Oyunda heyecanlı bir şekilde devam eder. 
MENDİL KAÇIRMA OYUNU 
 Oyuncular eşit sayılarda karşılıklı iki sıra oluştururlar. Alanın durumuna göre ara mesafe 30-40 adım olur. Tam orta yere bir taş ve üstüne bir mendil konur.Oyunun idarecisi bir komutla ( düdük ve ıslık) karşılıklı iki oyuncuyu mendil başına çağırır. Bu oyuncular mendile el değmeden etrafında dönmeye başlarlar. Birbirlerini kandırmaya çalışırlar. Mendile elini deyen oyuncuya öteki oyuncu el vurur ve onu esir almış olur. Amaç Eşe vurulmadan mendili kendi çizgisine kadar kaçırmaktır. Veya mendili kaçırana çizgisine ulaşmadan vurmaktır.Esir olanlar oyundan çıkarlar. Esir alanlar ise taraflarında tekrar sıraya geçerler. Taraflardan birisinin oyuncusu kalmadığında, o takım yenilmiş sayılır. Oyunun hakemi yenik takım oyuncularını yenen yakım oyuncularının önünde sıraya geçirir. Yenen oyuncuların eşlerinin sırtına binmelerini söyler. Bu arada davul zurna Köroğlu cızıt havasını çalar. Oyun hakemi eline turayı alır, geride kalanı turalayarak gösterilen mesafeye kadar cezanın uygulanmasını sağla
r ORTA OYUNLARI
 Değirmeni Döndermeli Oyun ebesi, oyunu idare edecek kişi oyuna iştirak edecek oyun arkadaşlarını ortaya çeker. Yuvarlak bir şekilde otururlar. Sol ayaklarını, önlerinde oturanların kucaklarına verirler. Her oyuncu önüne aldığı arkadaşının ayak parmaklarından sol eliyle tutar. Sağ eli ile rahatça ayak tabanına vuracak şekilde bekler. Oyun ebesi, solundaki oyuncunun ayağına vurarak tekerlemesini söylemeye başlar. Benim bir değirmenim var İndirmeli bindirmeli Pergele verip döndermeli İndiremezsem bindiremezsem Pergele verip dönderemezsem Ver arkadaşına İndirsin bindirsin Pergele verip döndersin Her oyuncu aldığı dersi solundaki arkadaşına aktarır. Yanılanların dersi bir önceki oyuncu tarafından tekrar edilir. Yaz Köşesi Şu köşe yaz köşesi Şu köşe kış köşesi Her oyuncu çabuk çabuk yanılmadan üç defa söyler. Söyleyemeyenlere söz tekrar ettirilir. Dal Kartal Dal dartar Kartal kalkar. Çabuk çabuk üç kez üst üste söylenmesi istenir. Kirpi Büyük kirpiği bitli kör kirpi Küçük kirpiği bitli kör kirpiyi bitlemeseydi Küçük kirpiği bitli kör kirpi Büyük kirpiği bitli kör kirpiyi bitlemezdi. Topal Çoban Şu karşıda topal çoban Yapar satar çatal saban Topal çoban olmasaydı Kim yapar satardı çatal saban. Emiş-Memiş Emişle memiş Mahkemeye gitmiş Mahkemeleşmiş mi? Mahkemeleşmemiş mi? Dana Alalım Baba iller dana almış Danalanmış Biz de dana alalım da Danalanalım. Hoşafla Kaşık Beş tas hoşaf Beş deste kaşık Bu yanıltmaca da üç kez üst üste çabuk çabuk söylenir. Sarımsak Bir tabak kabak Sarımsaklasak da mı saklasak? Sarımsaklamasak da mı saklasak? Kavaklar Benim sana verdiğim kavakları Yazın yazın yeşertmeli Güzün güzün sarartmalı Kışın kışın karartmalı Yazın yazın yeşertemezsen üzün güzün sarartamazsan Kışın kışın karartamazsan Ver arkadaşına Yazın yazın yeşertsin Güzün güzün sarartsın Kışın kışın karartsın. Badana Şu duvarı Badanalamalı mı? NBadanalamamalı mı? 
ORTA OYUNLARI 
 Bu oyunlarda gençler, mukavemet, sabır, saygı, oyun kurallarına uyma, disiplin, erkeklik, mertlik kurallarıyla iyice yoğrulup, bu yarenlerde pekiştirilirler. Yaran sohbetinin bir sırrı dışarıda konu edilirse, onu söyleyen uşak için, başağalardan birisi, tenbükçüye o kişinin adını söyleyerek; “Ayakkabısını ortaya getirin” der. Buna yarenden atma denir. Ayakkabısı ortaya konan kişi, ayakkabısını alarak yareni terk eder. Bir başka yaran, “Onun suçu yoktu” diye savunacak olursa, hemen başağa, “Onun da ayakkabısını getirin” der, o da yaren dışı edilir. Başağaların kararları acımasız ve kesindir. Orta oyunları, çok hareketlidir. Dikkat isteyen, savunma hakkını arama esasına dayanan oyunlardan birkaç örnek verelim Benim Tavuğumu Kim Çaldı Oyunu yönetecek, oyunun ebesi, oyun arkadaşlarını ortaya çıkarır ve iki diz üstü otururlar. Ortalarına içi su dolu bir kap konulur. Ellerine mendillerini alırlar. Başları açılır, mendillerinin ucu suya bandırılır. Ebe: “Arkadaşlar aramızda bir tavuk hırsızı var, şimdi onu bulacağız” der, ve karşısındakinin kafasına vurarak, “Benim tavuğumu kim çaldı?” der. O da kendisine vurana vurarak, “Ben çalmadım” der. İlk vuran kişi ikinci defa vurarak, “Ya kim çaldı?” diyerek. O da üçüncü kişiye vurarak, “İşte bu çaldı” der ve ucu suya bandırılmış mendili vurur. Üçüncü kişi suçlamayı kabul etmez, “Ben çalmadım” diyerek kendisine vurana cevap verir. Suçu kimse kabul etmek istemez, en sonunda birisi “Ben çaldım” diyerek suçu üstlenir ve oyun da sona erer. Oyun üç kişiden az, beş kişiden çok oyuncuyla oynanmaz. Oyun içinde şaşıran, oyunun akışını bozup yanılan olursa, oyunun ebesi, önündeki su kabını o oyuncunun başına geçirir ve “Hırsızı yakaladık” diyerek de oyun sona erdirilir. Eşim Yüküm Ağır Altı veya sekiz oyuncu karşılıklı iki diz üstü otururlar.Bu oyun arkadaş savunması Oyunudur. Oyunu yönetecek ebe elinde bulunan (su dolu ibrik, sürahi v,b.gibi ağırlık) eşyayı karşısında oturan eşine vererek desteksiz ve düz tutmasını ister ve sorar: Eşim eşim şaşkın eşim Kulağı kuyruğu düşkün eşim Sen o yükü elinde ne taşıyıp durursun. Eşi : Ben taşımayımda, Kim taşısın der. Ebe : Başka bir oyuncunun ismini söyleyerek Ver Ali taşısın der. Hemen Alinin karşısında oturan eşi; Ali taşıyamaz diyerek sertçe çıkış yapar. O da sorar, “Ya kim taşısın?” der. Kime, hangi oyuncuya taşıtacaksa onun adını söyler. “Ver Mehmet taşısın” diyerek savuşturur. Oyun sırasında yanılan oyuncuya, oyuncuların hepsi ağız birliği ile şu sözleri müzikli bir biçimde söylerler. “Al karayı, çal karayı, gördünüz mü maskarayı” derler. O yanılan oyuncunun alnına daha önceden hazırlanmış ( soba karası, ocak karası ve ne varsa) o çalınır. Bu oyuncunun adı artık, bir karalı Ahmet veya Mehmet olmuştur. O oyuncuya bir karalı demeyen oyuncular yanılmış olurlar. Oyun sırasında yanılanlara aynı işlemler uygulanır. Karalama arttıkça oyunun zevki de artar. Seyircilerin alkışları ile oyun sona erer. Battı Battı Oyunu Oyuncular daire düzeninde otururlar. Ayaklarını ortada birbirine dayarlar. Dizler biraz kırılır. Oyuncular ellerini dizlerinin altına sokarlar. Oyun ebesi oyunculardan birisini ortada birleşen ayaklarının üstüne oturtarak, elindeki mendili gösterir, “Bu mendili bulacaksın” der
Eldivan şubat 2009   - 81
. “Yönünü öte dön” der ve mendille sırtına vurarak hep bir ağızdan “battı battı” denilerek mendil dizler altından dolaştırılır. Hangi oyuncu vurmaya müsait ise, ortadaki oyuncuya arkadan vurarak “Battı Battı!” denilir, oyun devam eder. Bu arada ortadaki oyuncu mendili kimde yakalarsa o ortaya gelir, ortadaki de onun yerini alır. Oyun böyle devam ederken, oyunu bilmeyen bir misafir veya herhangi bir oyuncu bulunursa, oyun ebesi, o oyuncuyu ortaya getirir. Daha önce cebine hazırladığı düdüğü ortadaki oyuncunun sırtına bir iğne ile tuttururlar, ve derler ki, “Mendili bulmak zor, şu düdüğü bulacaksın” diyerek düdüğü öttürür ve battı battı devam eder. Her önüne gelen öttüreceğinden oyun iyice kızışır. Ebe yeterli gördüğünde oyunu sona erdirir. Deveci Biro Eline turayı alan bir oyuncu ortaya çıkar. Gözüne kestirdiği bir arkadaşını ortaya çağırır. Sırt üstü yatarak ayaklarını havaya kaldırmasını ister. Elindeki turayı arkadaşının ayaklarına vurarak Deveci Biro der. Vurulan oyuncu “Biro der. İkinci vuruşunda “ Deve güdermisin der. Yatan – Güderim der. Üçüncü defa vurur. Kim ile der ve turayı yatan oyuncuya teslim eder. O oyuncuda çevresine bakarak kimi isterse onu işaret eder ve ortaya çağırır, oyunda bçyle devam eder. Deve tepmesi, katır çiltesi. Oyuncular iki diz üstü daire biçiminde otururlar. Oyun ebesi sağında oturana, sol dizinin üstüne gelerek sağ ayağı ile kabasına vurur ve “ Deve Tepmesi” der.Her oyuncu aynı sözü ve tepmeyi ebeye kadardolandırır. Ebe ikinci tura yine deve tepmesini yapar ilave olarakta iki ayağı ile vurur onada katır çiltesi der.Bu da dolanır. Ebe üçüncü tura ilk ikiyi söyler teper ilave olarak kafas
Eldivan şubat 2009   - 82
ı ile sağındakinin göğsüne vurur. Bunada “ öküz süsmesi der. Oda tamamlanır. Dördüncü turda sağ eli ile arkadaşının sol yanağına –Genç oğlan şamarı- diyerek vurur.Beşinci turda, sol eli sağ yanak üstüne vurarak – Helvacı tımarı der. Ebeye kadar dolanır oyun biter. Oyunculardan yanılan olursa bir üstünde bulunan sözleri ve vuruşları tekrarlayarak öğretir. Uyuz Yarasa Kuşu Oyunu uygulayacak kişi dışarıdan gelir. Selam vererek orta yere dikilir. Elindeki düğüm yapılmış mendili göstererek ben bir yarasa kuşu tuttum oda uyuz imiş, ben uçuruyorum kimin üstüne konarsa uyuzu bulaşır. Diyerek birinin üstüne atar ve peşinden koşar elindeki tura ile kuş nereye konarsa oradakileri tura ile döver. Kimse üstüne kondurmak istemez.. Kuşun pencereden uçması veya kaybolması ile oyun son bulur. Deve Çekme Bu oyun yüzük oyunundan sonra yenen tarafın yenilenlere uyguladığı ceza olarak uygulanır. Oyunu yapacak kişi dışarıda güzel bir deve yapar. Zilli yılar takarak yedeğine alır. Elinde bir tef ile türkü söyleyecek sohbet yerine gelir.Deveci ile dolanmaya başlar. Bu arada deve kükreyerek yenilenler üzerine saldırır onları çiğner ısırır teper.deveci sahip olmaya çalışsada azgın deve arada bir saldırarak onların üstüne un püskürür. Deveci oyunu tadında bırakılarak devecisini alır çıkar oyun sona erer. Arı Vız Orta yere beş altı oyuncu çıkar içlerinden birisi ön tarafa çıkar sağ eli ile sağ göğsüne at gözlüğü gibi siper yapar. Sol elini sağ koltuğunun altına el içi dışa açık olarak tutar. Arkada duran oyunculardan birisi eli ile öndekinin koltuk altındaki açık elinevurur. Arkadakilerin hepside vızıldayarak vuran oyuncunun bilinmemesine çalışırlar. Vuran kişiyi tanırsa o oyuncu öne çıkar. Oyunda böyle devam eder. Eşini Kolla Oyun ebesi yanına bir eş alarak orta yere yatarlar. 
Eldivan şubat 2009   - 84
Üstlerinede bir örtü ( battaniye ) örterler. Yan taraflarına ikişer oyuncu oturur. Bunların önünde de birer sopa vardır. Ebe eşine söyler. Bana kim vurursa sen bileceksin. Sana kim vurursa ben bileceğim der ve örtünün altına yatarlar. Ders böyle verilir ama ebe yanına sakladığı sopa ile kendisine vurursa da yanındaki eşini hep kendisi döver. Arı Sokacak Arı olacak oyuncu yanına iki oyuncu alarak ortaya gelir, başına bir şapka geçirir. İki yanına aldığı oyuncuların ayaklarına basarak soktuğu zaman (yani vurduğu anda) kafasına vurup şapkayı düşürmelerini ister. Oyuncular da dıştaki ellerini, elin içi dışa dönük şekilde suratlarına tutarlar. İçteki kolları havada arıya vuracak şekilde beklerler. Bu arada arı, iki eli ile burnunu titreştirerek vızıldamaya başlar. Her ikisini de vuracakmış gibi sakındırır. Kimi müsait bulursa ona vurur ve öne eğilir. Oyuncu arıya vurur, şapkayı düşürürse o arı olur. Yer değiştirirler, oyun da böylece devam eder. Dur Vur Oyun ekibi orta yere yedi tane oyuncu çıkartır. İki diz üstü gelerek daire biçimde otururlar. Sekizinci kişiyi orta yere oturtur ve başını dizlerinin üstüne koyarak kenardakileri numaralandırır. Sağındakilere bir iki üç, solundakilere de bir iki üç diye numara verir. Karşısındaki de çavuş olur. Ebe, sert komutlarla numaraları söyleyerek “Vur” veya “Dur” der. Yanılan oyuncu ortaya gelir. Ortadaki onun yerini ve numarasını alır. Her ortaya gelen oyuncuya yatırdıktan sonra hep beraber “Ateş” diye komut verir. Hepsi birden ellerini vururlar. Önce ve sonra vuranlar yanılmış sayılarak ortaya çekilirler.
Eldivan şubat 2009   - 79
 Sınır Kavgası İki tarla sahibi sırtlarına iki kişi bindirirler. Ayakları ve elleri önden bağlanır. Yine bir kişinin de elleri bağlanır. Ayakları kollarından geçirilerek ortaya bırakılır. Bu ortadaki sınır taşı olur. Her iki mal sahibi sınır taşının yanına gelirler. Birisi “Bu taş dün şurada idi” diyerek taşı yuvarlar, öteki oyuncu gelir, “Bu taşın yeri yine değişmiş” diyerek eski yerine yuvarlar. Sonunda iki tarla sahibi yüz yüze gelirler. Başlarlar sınır kavgasına. Ayaklarındaki lastikleri çıkartarak birbirlerinin sırtlarındaki kamburlarına vurmaya başlarlar. Bu arada taşı da ihmal etmezler. Sonunda bir komşu ayırmaya gelir, onu da pataklarlar (döverler). Oyunun sonunda anlaşır, kucaklaşırlar helalleşirler ve oyun sona erer. Şildir Şip Bir oyuncu yanına aldığı iki oyuncu ile ortaya gelir. Elindeki su dolu kabı önüne koyar. İki oyuncuyu da sağına soluna oturtturur. Kendisinden yana olan bacaklarını dizlerine kadar sıvamalarını ister. Ellerine birer sopa verir. Der ki; “Ben elimle senin bacağına vururken, elimi orada yakalarsan sopa ile bileğime vuracaksın.” Su ile yağladığı ellerini hafif kıvrılmış bacakları altına gizler. Yanındakilere süratle elinin üstünü vurur ve gizler. Şildir Şip oyunu da böylece devam eder.
Eldivan şubat 2009   - 82
 Bu oyunlarda gençler mukavemet, sabır, saygı, sevgi, oyun kurallarına uyma, disiplin, erkeklik, mertlik kurallarıyla iyice yoğrulup bu yaranlerde şekillendirilirler. Yaren sohbetinin bir sırrı dışarıda konu edilirse onu yapan kişi (uşak) sohbet sonunda misafirler uğurlandıktan sonra ortaya çağrılır, iki diz üstü oturtulup ifadesi alınır. Başağalar suçlu görürlerse ayakkabısını getirin derler. Böylece o kişi o yarandan atılmış olur. Karara itiraz eden kişi olursa o da aynı şekilde ifadesi alınmadan yarandan atılır. Baştan da söylediğimiz gibi karalar acımasız ve kesindir. Resimde görülen kadın kıyafeti evli kadınların günlük kıyafetidir. Kızlarda fes takma ve çemberin üstüne çar örtme yoktur. Şimdi kadınların düğünlerde giydikleri geri kıyafetini açıklayalım. Ferace Çarı: Beyaz örtü günlük örtülen çarlardan daha büyük olur. Bu beyaz örtünün üstüne başörtü denilen, ipekli ve güzel desenli, kenarları pulla veya püskül ile süslenmiş kırmızı renk hâkimdir. Ferace çarının üstüne tek köşesi fesin üstünden feshin önüne iğnelenir. Diğer iki ucu omuzlara iğnelenir. Ferace çarının altında ise başın üstüne konulan feshi kafaya tutturan, aynı zamanda yüz üstüne yaşmak yapmaya elverişli, pullu çember olur. Bu çemberler çeşitli renklerde olduğu gibi kenarlarının süsü de kadınların maharetine, becerisine göre değişir. Giysilerin en üstünde fermane vardır.
Eldivan şubat 2009   - 76
 Fermaneler kollu ve bel hizasına kadar iner. Kadife kumaş üstüne simlerle desen işlenmiş bu desenler de renkli pullarla süslenmiştir. Ceket gibi giyilir. Fermanenin altında esas kıyafet de kendi adını kabul ettiren üç etekli gelir. Boyuna çubuk desenli, çok parlak ve güzel olan icadiyeden yapılan bu entari, bel hizasına kadar bütün iner. Belde üç parçaya ayrılır. Büyük parça kalça üstünden topuklara kadar iner. Diğer iki parça ise dizler üzerinden sallanır. Arkadaki parçaya art etek denir. Öndeki parçalara ise ön etek denilir. Bu üç etekli entarinin altında geri donu vardır. Geri donları ne kadar bol yapılırsa o kadar güzel durur. Eldivan’da bununla ilgili söylenen deyim vardır. “Donun ne kadar büyük ve güzel demişler, o da harç içinden çıkar demiş.” Anlamı, büyük don çok masrafla giyilir anlamındadır. Entari ile geri donunun üstüne, bele bir şal kuşağı sarılır. Şalın köşeleri üst üste getirilir. Üçgen biçimindeki kalın kısım art etek üstüne getirilir. Bel çok sağlam sarılır. Kadın böylece dimdik durur. Şal kuşağının üstüne dikdörtgen biçiminde işlemesi elde veya çoğunlukla makinede yapılan beyaz etamin üstüne yine kırmızı sarı ve yeşil renklerin hâkim olduğu işlemeler yapılır. Bu bel eteği önden çaprazla tutturulur. Önden bele bir bağ ile bağlanmış önlük bu geri kıyafetlerinin en önemli bir parçasıdır. Kadınlar her giysiyi güzel katlayıp düzeltirken, önlük tura gibi bükülerek çubuklu desenin katmerli durması sağlanır. Önlük rengi de kırmızı beyaz renklerle süslüdür. Belden kıvrılarak kadının boyuna ayarlanmış önlük bağı “terki” denilen örgülü bağ ile bele bağlanır. Önlük bağının uçları boncuk ve püskülle süslü olur. Art etek üstüne dökülen bu püsküllere “göt döven” denilir. Fermanesi olmayanlar fermane yerine geçecek sıkma giyerler. Aynen fermaneye benzer yalnız bu sıkma elde dikilir.
Eldivan şubat 2009   - 73
 Basma veya pazenden yapılır. Bunun altında kadının göğüslerini sıkıca tutan, adından da anlaşılacağı gibi yelek gelir. Kolsuz olan, yalnız ön tarafı gösterişli ve süslü olan yeleklerin süsü tazı boncuğu, sedef düğme ve ufak ufak muska (üçgen) biçiminde yapılan parçaların yelek önüne sıralanmasıdır. Yeleklerin vücudu çok sıkı sarması gerekir. Önden çaprazla kapanır. Çıplak vücudun üstüne ve bu geri kıyafetinin en altına üç etek göyneği dikilir. Bu göynek poplinden olur. Üç etekli entarinin ön etekleri önlük takıldığı zaman yan taraflara kıvrılarak bele takılır. Bu arada yani önlük ile art etek arasından el hizasında iç göynek el büyüklüğünde iki yanlardan görünür. Tozluk: Elde renkli iplerle üçgenli motiflerle süslü olarak örülür. Kadınların tozlukları üstü bağsız ve püskülsüzdür. Erkeklerin tozlukları ise boğazları biraz daha uzun bağlı, bu bağların ucunda da püskül olur. Püskül ile bağların arasında gök boncuk konulması ihmal edilmez. Kundura: Geniş ağızlı, altı kabaralarla sağlamlaştırılmış, topukları normal topuktan yüksek olur. En üstte bulunan fes ile ayağa giyilen kundura kadını heybetli ve Osmanlı bir görüntüye sokar. Ferace çarlarının iki ucundan tutarak ellerini göğsü üzerinde tutan kadın, kendine güvenli sanki, “Dünyayı ben yarattım” bir havaya bürünür. Erkeklerin kıyafeti, kadınlarınki kadar kalıcı olamamıştır. Coğrafi özellikler zaman zaman etkisini göstermiştir. Kalıcı olmamakla beraber bir özenti bir moda esintisi içerisinde kaybolmuştur. Örneğin: Karadeniz yöresinin baş bağı olan “maşlak” Eldivan’da da görülmüştür. Askerliğini o yörede yapan kişiler, bir özenti olarak beraberinde getirmiş ve bir süre Eldivan’da başa bağlanmıştır. Ege zeybeğinin cepkeni de öyle olmuştur. Doğudaki dadaşlarla da bazı benzerliklerimiz vardır. Zıpkalarımız aynıdır. Bizim yelekler önden düğmeli olur, cepleri vardır. 
Eldivan şubat 2009   - 4
Dadaşta ise yelek önde üst üste kapanır ve cepleri yoktur. Köstek, doğunun dadaşında boyundan geçmeli tek zincir, Karadeniz’de bizimkine benzer. Bizim kösteklerdeki fark ise zincirler arasında bulunan köprüdedir. Şimdi sırasıyla tanıyalım. Arakçın: Cumhuriyet döneminden önce, yani Kılık Kıyafette Devrim’den önce, erkeklerin başlarına giydikleri bir giysiydi. Beyaz zemin üzerine kırmızı işlemeli, sipersiz, başın kalıbına uygun bir biçimde yapılırdı. Gelin gidecek kızlar, çeyizlerine yeterli sayıda Arakçın işlediklerini yaşlı kadınlardan öğrendik. Şapka: Cumhuriyet dönemiyle beraber şapka giyilmeye başlanmıştır. Delikanlının giydiği şapka ne kadar düzgün, köşeleri dik, kumaşı gergin durursa o kadar makbuldür. Bizler pratik olarak şapkaların içine yumuşak söğüt çubuğu dolandırır, köşelerine de incecik çatal çöp dikerdik. Delikanlının çapkınlığı
Eldivan şubat 2009   - 2
 ve efeliği, şapkasını giyiniş şekli ile ölçülür. Sağ kulağının üstüne şapkasını eğerek giyenlere efe denir. Köstek: Yeleğin üstüne takılır. Kösteğin bir ucu sol omuz kısmına takılır. Zincirlerin birleştiği ve yeleğe takmaya yarayan bu uca köstek aynası denir. Bu ayna sini işlemeli gümüş ve benzeri metalden yapılır. Beş-altı kat gümüş zincirlerin bir araya getirildiği köstek, yeleğin sağ alt cebine iner. İki zincir bir köprü ile birbirine ortadan birleştirilir. Kösteklerin sağ ucunda bir cep saati bulunur. Cep saati olmayanlar, boncuktan örülmüş üçgen biçiminde bir muska veya aynada olduğu gibi, kare veya dikdörtgen biçiminde işlemeli metal olur. Koza diye tabir edilen gümüş yuvarlaklarla kösteğin saatli kısmı süslenir. Yelek: Yelek allı entarinin üstüne giyilir. Zıpka ile takım teşkil eder. Ayrı kumaştan yapılır. Yeleğin özelliği önündeki düğmelerindedir. İş gören, iliklenen düğmelerin haricinde süs olarak dikilen iki sıra simli gümüş veya benzeri düğmelerle süslenir, cep ağızları ve yaka kısmı dikişle sırmalanır ve sağlamlık, dik durması sağlanır. Koltuk altlarından geride kalan
Çankırı İli Eldivan İlçesi (F.G)
 arka kısım aynı kumaştan yapılmaz, siyah astardan yapılır. Gövdeye göre ayarlanması için de ayar kopçası vardır. Bu kopça ile yelek arkadan kazılarak bele göre ayarlanır. Yeleğin sol kanadının altında gizli bir cep olur. Ayrıca ön tarafta, iki tarafta simetrik olarak iki cep bulunur. Bu cepler saat cebidir. Zıpka: Dar paçalı, oturak kısmı bol ve körüklü kol yapılan hal giysisidir. Bu zıpka, Doğu’nun Dadaş’ında, Karadeniz’in Laz uşağında ve İç Anadolu’nun Delikanlısı’nda aynıdır. Ayrıcalıklar, paçaya doğru inen sırmanın diz kapağından önde veya yan taraflardan indirilmesinde basit farklar vardır. Zpkının güzel duruşu arkadaki körük diye tabir ettiğimiz katmerli kısmın düzgün oluşu ve katmerinin çok oluşuna bağlıdır. Ön taraf ise çok düzgün olmalıdır. İyi zıpka giyen bir delikanlı zıpkanın önünün düzgün durması için gizli bir çaprazla ön yüzün açılmasını ve düzgünlüğünü sağlar. Zıpka hele, heze (ği-ni) bu seslerle de ifade edemediğim bir ses uçkurluk, uçkur takılan kısımla bağlanır. Yan taraflarda iki cep vardır. Cep ağızlarından
Çankırı İli Eldivan İlçesi Ankara Karayolu (F.G)
 başlayan sızma şerit yan taraflardan paça ağzına kadar iner ve paçaya da dolanır. Ak Kuşak: Zıpkanın üstüne, yeleğin altına dolanan ak kuşak 1.5 ile 2 m uzunluğunda 10-12 cm genişliğinde olur. Bir ucu zıpkanın körük kısmına sarkacak şekilde uçkura dolanır. Geri kalan kısım, açık olacak bele sıkı sıkıya sarılır. Son dolamı tura gibi bükülecek zıpkanın ön kısmından burulmuş kısmı dolanır. Önceki bırakılan uçla eşit şekilde uçkurdan geçirilerek zıpkanın körük kısmına sarkıtılır. Ak kuşak dolamak delikanlının, efelik, tertip düzen ve erkekliğinin simgesidir. Yünden tiftikten ve pamuktan dokunur. Bele sıkı sıkıya dolanan ak kuşak delikanlıyı dik ve çevik tutmaya yarar. Allı Entari: Yeleğin altına giyilen allı entari, al (kırmızı) renkli olduğu için adı allı entari olmuştur. Yakası, boyunu saracak şekilde 3 parmak genişliğinde bütün olarak dolanır. Sol omuz üzerine açılır.
Çankırı, Eldivan Genel Görünüm (F.G)
 Yakada iki düğme, omuz üzerinde 3 düğme ile giyilir, çıkarılır. Ön ve arka bütündür. Yeleğin boşluğundan görülecek kısım sedef düğmelerle veya petek büzgü ile veya küçük muska tabir edilen üçgen süslerle süslüdür. Yakanın ön tarafında sadece sedef düğme dikilecek süslerin nakış ve işleme işi yakaya çıkmaz. Yelek içine girecek kısma kadar da indirilmez. Kol ağızları aynı yaka gibi yapılır. Sık ve zigzaglı dikiş geçilerek hem sağlamlık hem de düzgün durması sağlanmış olur. Yine sol omuz üzerinde bir kopça bulunur. Bu kopça sol bele sokulan kamayı kınından aşağıya asmaya yarar. Kama ak kuşağın altına sokulur. Kının ucu zıpka üstünde görülür. Kın, bele ne kadar sağlam bağlanırsa kama çekmek o kadar kolay olur. Yine bu sol omuz üzerinde yeleğin altına konulan mendil (çevre) vardır. Bu çevre uzunlamasına katlanarak omzun iki tarafına sarkıtılır. Yelek altında gizlenmiş olur. Bu çevre, sinsin oynanırken başa bağlanır. Diğer zamanlarda da delikanlı terini siler. Tozluk: Çorap gibi ayağa giyilip diz altına kadar çekilen tozluklar renkli iplerle örülür. Üstü muska nakışlı veya ören kadının maharetine, elindeki iplerin rengine göre örülür. Topuktan aşağısı düz, yukarısı nakışlı örülür. Bitimine dört parmak kala tor örülür. 
Bu tor kısım büzgü ve lastik görevi görür. Torun bir ucuna püskül bağı bağlanır, bu bağın ucuna da bir veya iki püskül bağlanır. Bacağa dolanan püskül bağı hem tozluğu tutar hem de püskül süsünü tutmaya yarar. Tozluk poşu gibi yalnız düğünlerde giyilir.Poşu: Düğünlerde mahallece kurulan seymenin en görkemli özelliği omuzlar üzerine poşudur. Çok değişik desen ve işlemeleri olan poşular. İpekten ve benzeri çok güzel, gösterişli ipliklerden dokunur. Daha önceleri poşular çubuk çubuk desenli, sarı kırmızı renklerin hakim olduğu, kenarları püsküllü poşulardı. Bu poşular “fes döneminde fes bağı olarak daha önceleri arakçın bağı olarak başa bağlanırdı. Şimdi günümüzde Halep ve Şam yapımı poşular kullanılmaktadır. Poşu ortadan üçgen katlanarak omuzlar üzerine örtülür. Üst üste gelen iki uç bel kısmına kadar sarkıtılır. Diğer uçlar ise ön taraftan yelek veya gömlekler üzerine çatla iğne ile tutturulur.